Bavulları kapı eşiğine bırakan Caner evine girmek isteyen Defne'ye engel oldu.
-Yürü annemlere gidiyoruz, bizi bekliyorlardır.
-Caner saat çok geç oldu yatmışlardır.
-Hadi ne diyorsam onu yap.
Karı koca hiç konuşmadan gittiler Nurten Hanımlara. Nasıl geçti tatil yolculuğu faslından sonra bir şeyler yenildi, mutfak toparlandı. Muhabbet bitti, gözler kapanıyor ama hala öyle oturuyorlardı. Caner'in babası Mustafa Bey gidip yattıktan sonra Defne kocasına kapıyı işaret ederek;
-Caner annemler de yatacak, bizi bekliyorlar hadi evimize gidelim.
Önce kulakları sağır eden bir sessizlik oldu odada, az sonra Temmuz'un ortasında buz gibi rüzgarlar esti. Defne değişen suratlara bakıyordu hayretle. Ama ona bakan gözler ateş saçıyordu adeta. Nurten Hanım yerinden doğrularak;
-Ne demek evimize gidelim, sen şimdiden ayrılık gayrılık mı yaratıyorsun? Oğlumu benden mi ayıracaksın gelin hanım?
Defne çok ama çok hızlı düşünüyordu böyle bir tepki almak için ne söylemiş olabileceğini, ama bulamadı. Korku dolu gözlerle kocasına baktı belki yardım eder diye, Caner sessizdi.
-Anneciğim o nasıl söz, neden oğlunuzu ayırmak isteyeyim sizden? Ne söyledim de bu kadar kızdınız?
-Bir daha bizim evimiz veya evim diye bir şey duymayacağım, sizin eviniz burası, oraya "öbür ev" diyeceksin anladın mı?
-Anladım anne, çok iyi anladım...
***
Defne Aralık ayının soğuk ve yağmurlu bir akşamında eve bir an önce gidip yorganın altına girmeyi hayal ederek okuldan çıkmış evine girmeye çalışıyordu. Bütün günü berbat geçmişti.
Evine geldiğinde onu bir sürpriz bekliyordu. Lale ablası gelmişti. Sevinçle sarıldı ablasına sıkı sıkı, ne kadar da özlemişti. Zübeyde Hanım'ın da yüzünde güller açılıyordu.
-Kızım hadi yıka elini yüzünü, ablan da geç kalmasın evine.
-Ablacığım daha sık gelsen olmaz mı? Bak Zübeyde Sultan uçuyor sevincinden, günlerdir ağzını bıçak açmıyordu.
-Güzelim çok geç çıkıyorum işten, ilk defa bugün erken çıktım, buraya geldim.
-Hadi kızım gevezelik etme de sofraya yardım et.
Hep birlikte yemeklerini yediler neşe içerisinde. Defne uzun zamandır kendini bu kadar iyi hissetmemişti. Hatta annesi de kızıyla bu kadar uzun cümleler kurarak konuşmamıştı. Hep kesik kesik konuşur, yüzü hiç gülmezdi çünkü.
İki kardeş sofrayı toplarken mutfak muhabbeti de yapıyorlardı bir taraftan.
Lale direkt konuya girdi.
-Defneciğim bugün sen gelmeden önce biraz konuştum annemle. Nurten teyzeler seni Gül'ün düğününde görmüşler, beğenmişler, hatta başında şapka olduğu için seni Alman sanmışlar ağabeyimden dolayı.
-Ablacığım anladım ne söylemeye çalıştığını, yorma hiç kendini.
-Kızım dur iki dakika bitireyim, bütün aile seni beğenmiş, istemeye geleceklermiş. Çocuğu gör bakalım önce. Beğenmezsen zorla değil ya.
-Abla Gül öyle boynu bükük evlenince ben yemin ettim evlenmeyeceğim diye, kimseyi görmek istemiyorum, sakın gelmesinler.
-Kızım çocuğun işi gücü de yerindeymiş. Hemen kestirip atma. Rahat edersin. Bir kerecik görelim.
Zübeyde Hanım merakla odadan seslendi;
-Kızlar hadi gelin dondunuz mutfakta.
Defne şimdi daha iyi anlıyordu annesinin neşesini ve ablasının bu ani gelişini...
Kıpkırmızı ellerle odaya gelen kızların yüzü valide sultana beklediği cevabı vermişti ama hiç pes edip bu işin peşini bırakmaya niyeti yoktu.
-Elleriniz buz gibi olmuş, sobada ısıtmayın çatlar. Şöyle oturun da yavaş yavaş ısınsın.
Keşke çatlayan sadece elleri olsaydı kızların. Hepsinin ayrı ayrı "hayatları" çatlamıştı, hem de tam orta yerinden...
Zübeyde Hanım devam etti;
-Kızım ablanla konuşmuşsundur, ne diyorsun gelsinler mi?
-Hayır anne ! Gelmeyecekler istemiyorum, daha okulum bile bitmedi. Gül'ü de apar topar evlendirdin. Ne istiyorsun sen bizden? Koca eve sığamadık mı?
-Aa aa a! Saçmalıyorsun ama! Düzgün aile, çocuk iyi, efendi, yakışıklı, boylu poslu, durumları da iyi...
-Anne boyu posu beni ilgilendirmez, ben okuyacağım.
-Defne zaten son senen, üniversite okusan ne olacak? Vakitlice evini bil, kocanı bil, zaten Nurten Hanım günlerdir beni arıyor, hep bir şeyleri bahane ediyorum. Artık gelmeyin diyemem, tanrı misafiri geri çevrilmez... Eğer beğenmezsen yapacak birşey yok tamam mı?
-Tamam anne! Tamam anne!!! Tamam tamam!!!
Defne'nin kaderi Zübeyde Hanım ve Nurten Hanım tarafından oya oya işlenmeye başlanmıştı...
***
Küçük kadın gözlerini hastanede açtı. Etrafına baktı boş gözlerle, tepesindeki serum şişesine, göğsüne yapışmış petlere, sargılı bileklerine baktı.
Tüm organlarının ağrıdığını hissetti, gözlerini açık tutmak mümkün olmadı, karanlık dipsiz, soğuk bir kuyu gibiydi çekildiğini hissettiği yer. huzur içinde bıraktı kendini o boşluğa...
En son hatırladığı ses yabancıydı.
-Nabız düşüyor, doktora haber verin çabuk... Çabuk... Çabuk...
Suyun altında duyulan sesler benzeriydi kulağına gelen uğultular. Sonsuzluğa uçmak için sabırsızlanıyordu. Sonra uğultular azaldı, biraz sonra bitti...
Tanıdık bir ses duydu, çok tanıdık... Güneşe dokunur gibi, sıcacık, üzgün ama bahar gibi bir ses... Çok özlediği annesinin sesiydi, bu ağlayan...
Gözlerini yeniden araladı. Çok yorgundu. Elini annesine uzattı ama bitkindi, eli kalkmadı...
Annesi şimdi şükürler ederek ağlıyordu. Defne'nin, annesinin gözlerine dalan gözleri, uçurumlar gibi derin , uçurumlar gibi ürkütücü ve soğuktu...
Odadaki sessizliğin gürültüsü ana kızın kulaklarında çınlıyor, yüreklerini söküyordu...
Sonra yine Zübeyde Hanım'ın feryatları duyuldu;
-Ben seni kendi ellerimle toprağa vermek için mi gelin ettim!..
keyifli okumalarrr yorum ve vote lar beni çok mutlu edecektir.
sevgiyle kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
Ficción GeneralPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...