Caner ve Defne balayından döndükten hemen sonra kayınvalidesi Nurten Hanım, kışlık erzak hazırlığı yapmak için memleketine gitme planı yapıyordu.
Defne ara sıra ağzından kaçıracak gibi oluyordu "evim" sözcüğünü, nasıl yutacağını şaşırıyordu anlamasınlar diye. Ya da anladıklarında suratlar hemen değişiveriyordu. Ama onlar hiç şaşırmıyorlardı.
Defne öbür evden şunu getir, öbür eve bunu götür, öbür evin kapısını kilitledin mi? Öbür evin camını neden açık bıraktın?..
Öbür ev denmesi gerektiği sürekli bu ve benzeri cümlelerle öğretiliyordu gelin hanıma.
Evleneli neredeyse iki ay olmuştu ama Defne evinde bir kerecik bile yemek yapıp kocasıyla baş başa kalamamıştı. Sabah işe gitmeden önce Caner karısına talimatlar verirdi.
-Hemen hazırlan annemlere geç. Akşam ben oraya geleceğim...
Günlerce, haftalarca bu böyle devam etti. Caner'in tepkisinden çekinen Defne, kocasına "Neden evimize sadece uyumaya geliyoruz? Neden kendi evimde temizlik yapmak için bile annenden izin alıyorum? Neden evimize pazar alışverişi yapmıyoruz? Neden arkadaşlarımı evime davet edemiyorum? Ailem geldiği zaman neden annenlerin evinde onları ağırlamak zorunda kalıyorum?" diye soramıyordu.
Kendi kendine cevaplar buluyordu saf saf...
Yeni gelinim ya sıkılmamı istemiyorlar, güzel yemek yapamıyorum ya öğretmek istiyorlar, temizlik yapmayı iyi bilmiyorum ya onu da öğretecekler vs. vs...
Ama hiçbirinin doğru olmadığını acı bir şekilde öğrendi küçük kadın.
Nurten memleketine gitmeden önce gelininin sorduğu bu sorulara çok net bir cevap vermişti.
-Bak gördün mü dediğim çıktı? Sen ayrılık, ikilik çıkartmak istiyorsun, oğlumu benden ayıracaksın... Ama yok öyle, bizim kesemiz bir, birlikte oturup birlikte yiyip içeceğiz, siz sadece yatmaya gideceksiniz öbür eve...
-Anne böyle olacağını neden baştan, evlenmeden önce söylemediniz? Ben asla kabul etmezdim o zaman!.. Madem böyle düşünüyordunuz o evi neden kurdunuz, benim gözümü boyamak için mi?
-Yok canım neden gözünü boyayayım, annen zaten dünden razıydı seni vermeye ! Ele güne karşı oğluna ev kuramadı, döşeyemedi dedirtmeyecektim herhalde! Hadi hadi uzatma, ablan cam siliyor sen de mutfağı indir, kap kacağı tek tek yıkarak dolaplara öyle yerleştir, iş çok hadi...
Bu şoku uzun zaman üzerinden atamadı Defne. Böyle bir evliliği hayal dahi edemez, rüyasında görse kabus derdi. Ama bu kabusun tam ortasındaydı ve en kötüsü uyanıktı.
Okul biter bitmez evlendirildiği için eve dair hiçbir şeyi tam olarak bilemiyordu ama öğrenmek için var gücüyle çabalıyordu. Yaptığı hatalar, yanlışlarda çok sert tepkiler görüyordu. Kocası zaten var yok arası gidip geliyordu. Annesinin dolduruşlarıyla Defne'ye söylemediğini bırakmıyor, günlerce küs kalıyordu. Görümcesi Nevin kendi ruh haline göre davranıyor, Defne onun iniş çıkışlarına ayak uyduramıyordu.
Kayınpeder Mustafa Bey koruyordu Defne'yi ara sıra... "Nurten daha küçük öğrenir, bak kızcağız çaba sarf ediyor, ben seni aldığımda sen de hiçbir şey bilmiyordun" diyerek karısının öfkesini yatıştırırdı.
Bütün bunların yanında sadece tek bir gerçek vardı... Defne çok mutsuz ve yalnızdı...
Nurten Hanım memleketinde yirmi gün kalarak geri döndü. Nevin ve Defne aşağı inerek gelen çuvalları, kolileri yukarı taşımaya başladılar. Son çuvalda daha iki merdiven çıkmadan Defne belinde ve kasıklarında korkunç bir ağrı ile iki büklüm kalakaldı. Arkasından gelen Nurten Hanım alaylı alaylı söyleniyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
Fiction généralePeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...