Gerçekten de Defne mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Sadece bir hafta hiçbir kimseden ses seda çıkmadı, hatta iyi bile davrandılar. Caner de birkaç hafta gece gezmelerine ara verdi, küsmelerine, yerli yersiz azarlamalarına da...
Defne'nin minik sevdası da göz seğirmesi gibi ilk merhabasını annesine göndermişti. Defne yavrusu ile kurduğu ilk diyaloğunda gözlerinden yaşlar akarak sevinmişti.
Çünkü o dakikalarda, Caner yine sabahın 5.00'i olmasına rağmen gelmemiş, Defne de büyük bir sıkıntı ile kocasının yolunu bekliyordu. Minik meleğin bu kıpırdanışı da anneciğine verebileceği en büyük destekti...
Sekizinci aya kadar, Defne'nin stres temposu ve içine attığı tüm sıkıntıları onu zorlamaya devam etti. Dört gözle, büyük bir sabırsızlıkla yavrusuna kavuşacağı günü bekliyordu.
Artık Temmuz sıcakları nefes bile aldırmıyordu Defne'ye. Aşırı kilo almıştı ve ödem tutmuş vücudu ile ayakta bile zor duruyordu.
O lanet sabah güçlükle yatağından kalktı, duşunu aldı ve yine mesai başladı. Dört kat merdiven inmek ve dört kat merdiven çıkmak o halinde adeta işkence gibiydi ama kayınvalidesine bir an önce gitmesi gerekiyordu.
Sabah uyandığı zaman kocasının kahvaltısını hazırlayıp onu öperek kaldırdığını, birlikte neşe içerisinde rahat rahat sabah keyfi yaptıklarını, geceliği ile evinde özgürce hareket ettiğini, çayını içerken sabah programlarını keyifle izlediğini hayal ederek gitti mecbur bırakıldığı hayatına. Daha eve girer girmez esen soğuk rüzgar hayallerini de uçuruverdi bir anda.
Daha dün gece Nevin ablası ile saatlerce oturup dertleşen onlar değil miydi? Ağabeyine kızan ama bir şey söyleyemediği için Defne'ye destek olmaya çalışan, onu teselli eden Nevin ne olmuştu da sabah bir anda değişivermişti? Defne, Nevin'in yaşadığı aşkın, heyecanın tek şahidi, tek destekçisi değil miydi? Arkadaş olarak başlayan ilişkilerinin yudum yudum sevdaya dönüşmesinde, dört mevsim bahar yaşamalarında, herkesten, her şeyden uzakta, sır olarak üç kişinin paylaştığı bu aşk Defne'nin mücadelesiyle onlara kol kanat germesiyle daha rahat, daha güvenle ilerlememiş miydi?
Nevin ile İsmet ilk zamanlarda rüya gibi başlayan masalımsı aşklarında Defne'yi de yanlarına alarak yola çıkmamışlar mıydı?
"Ne oluyor Allah'ım? Neler oluyor yine?" diyerek kendini iyice sıkıyordu Defne. Zaten onlara sorması imkansızdı, her ikisi de pimi çekilmiş bomba gibiydiler. Sabah uyandığından beri ağrısı olan küçük kadın ne yapacağını şaşırdı. Otursa oturamazdı, yatmak istese yatamazdı, içi rahat etmezdi. İş yapmak istese gücü yoktu. "Ya rabbim yardım et bana" diyerek mutfağa geçti. Reçel yapmak için kilolarca vişne alan Nurten Hanım, kaşlar çatık, bir gayret vişneleri çekirdeğinden ayırıyordu. Yavaşça yanına sokuldu Defne;
-Anne yardım edeyim mi sana?
-Gerek yok!
-Anne ben de öğreneyim, sonra bir şey bilmiyorsun diye kızıyorsun...
-İyi. Dikkat et vişneleri yırtmadan böyle çıkaracaksın. Önüne bir gazete aç, çekirdekleri ona at, vişneleri şu leğene koy.
Defne bütün dikkati ile bir kayınvalidesinin eline bakıyor, bir taraftan da kendisi aynısını yapmaya çalışıyordu.
Nevin mutfağa girip çıkıyordu ama konuşmuyordu. Göz ucuyla kayınvalidesini izleyen Defne, kah yırtarak kah bölerek ayıkladıklarını Nurten Hanım görmesin diye alelacele altlara koyarak işi epeyce yarılamıştı.
Defne bir anda ne olduğunu anlamadan Nevin'in yanına gelerek önündeki çekirdek dolu gazeteyi alıp buruşturarak önündeki çöp kovasına atmasıyla dondu kaldı. Bir Nevin'in yüzüne baktı, bir döndü çöpe baktı ne oluyor der gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
General FictionPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...