Hande başta olmak üzere bütün aile, tanıdıklar, herkes şoktaydı. Oğlunun evlendiğini duyan Zübeyde Hanım'ın ayları hastane kapılarında geçti. Yaşadığı sinir krizleri ard arda geliyordu. Kızlar çırpınıp duruyordu annelerini toparlamak için. Ne yazık ki yüksek tansiyon ve şeker hastalığı ile o kara günlerde tanıştı acılı anne. Bu acımasız hayat defalarca yerden yere vurmuştu bu kadını ama artık düştüğü yerden kalkamıyordu.
Selim annesine ne yaptığının henüz farkında değildi. Biraz üzülür sonra affeder diyordu ama Selim'in 'sonra' dediği çok ama çok uzun bir zamana yayıldı. Bu uzun zaman akrabalar için de geçerliydi, onlar da acılı anne gibi yeğenlerine resti çekmişlerdi ve Selim'in hayatında birdenbire sadece bir kişi kalmıştı, Yelda...
Bu ani ve istenmeyen evlilik sonucunda oğlunun telefonlarına dahi çıkmıyordu Zübeyde Hanım. Ana yüreği yine dayanamıyordu, iyi haberini almak istiyordu ama kardeşleri de oğlunu reddettikleri için oğlundan haber alabilecek kimseyi bulamıyor, kardeşlerine çok daha fazla öfkeleniyordu. Kızların Alevi-Sünni çıkmazı ile ilk tanışmaları ağabeylerinin yaptığı bu evlilik ile oldu. Gül ile Defne olanları anlamıyorlardı, ağabeyleri evlendi diye annelerinin bu kadar öfkeyle tepki göstermesine mana veremiyorlardı ama Lale çok farkındaydı her şeyin, ne yazık ki kardeşlerine bu kargaşayı anlatabilecek sözcük bulamıyordu.
Lale'den önce evlenen Selim, Zübeyde Hanım'ın tabiri ile yolu açmıştı. Bir anne için en zor olanı yaşıyordu, yıllarca bakıp büyüttüğü, hayaller kurduğu oğlunun gidip tek başına evlenmesini, kimsiz kimsesiz gibi tek başına yuva kurmasını hangi anne kaldırabilirdi...
Aylarca ağladı, "Bu utançla, bu yok sayışla nasıl ayakta duracağım..." diyerek... Oysa Selim çok iyi biliyordu ki eğer onlara haber verseydi kesinlikle bu evlilik olamazdı, çünkü karşılarında yenilmesi imkansız dev bir ejderha duruyordu: Alevi-Sünni ayrımı...
Evlerinde zerre kadar huzur kalmamıştı. Kızlar okuldan gelince yemeklerini yer, erkenden odalarına geçerlerdi. Lale ne yapsa annesini teselli edemez, üstelik de haberin vardı söylemedin diye suçlanırdı. Selim'in annesine ulaşma, af dileme şansı bile yoktu; değil kendisi, kızlara bile telefonu açmayı yasaklamıştı Zübeyde Hanım.
Babaları Ali Bey, olayların hiçbirinde ailesinin yanında olamadı, ömrünün çoğunu yurtdışında geçirmişti. Senede, belki iki senede bir gelir, bir hafta kalabilir, tekrar ailesine veda ederdi. Eşi bu hayatla nasıl savaşıyor, kızların dersleri nasıl, bir sorunları var mı, oğlu habersizce evlenmiş kimin umurunda! Her ay düzenli para gönderir, gerisine hiç karışmazdı. Zübeyde Hanım'ın tabiri ile gamsızdı. Bu koca şehirde bu kızlar nasıl büyüyor, nasıl sahip çıkılıyor, insan hiç mi merak etmez, nasıl endişelenmez diye deli oluyordu ama atladığı bir şey vardı, Ali Bey eşinden o kadar emindi ki hem çok iyi bir anne, hem de kendisinden bile daha iyi bir baba olacağını çok iyi biliyordu.
Zübeyde Hanım sabırla saydı yalnız geçen yıllarını ama değişen bir şey olmadı ne yazık ki... Artık çektiği acılara da, ihanetlere de tek başına verdiği mücadeleye de ağlamıyordu. İşe giderken arkasına bile dönüp bakmayan kocasından hiçbir beklentisi kalmamıştı.
Zavallı Zübeyde Hanım'ın ne kocasından ne oğlundan yüzü gülmemişti. Tam yaralarını sarmaya başlamış, iyileşmek için mücadele ederken bir darbe de Lale'den gelmişti. İşte bu darbeydi onun belini kıran, yaşama sevincini elinden alan. Oğlunu da, kızını da aylar sonra affedip bağrına basmıştı ama yüreğindeki yangın yıllarca sönmeyecekti.
***
Semai ve Lale evlilik konusunu kendi aralarında defalarca konuşmuş ve sonucu bulamamışlardı. Lale, Semai'ye konunun ne kadar vahim ve çaresiz olduğunu bir türlü anlatamamış, dahası Semai anlamak istememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖBÜR EV TAMAMLANDI
Genel KurguPeki bu kadar yenilmiş yok edilmiş hayatlar varsa kazanan neredeydi? onlar zafer çığlıklarını nerede atıyorlardı ağızlarından salyalar akıtarak? iki mezhebin birbirine karıştırılmasına engel olmak için yetiştirilmiş cengaver ana babalar, fedai kılık...