47. Bölüm

720 33 28
                                    

Gözlerimi açtığımda nerede olduğumu kestiremiyordum. Hem zaten o kadar bitkin bir haldeydim ki, nerede olduğumu pek takıyor değildim. Başımı sağa ve sola çevirdikten sonra hastanede olduğumu anlamıştım. Kalkmak istedim ama yapamadım. Kendimi o kadar halsiz hissediyordum, heryerim o kadar ağrıyordu ki, kalkmaya yeltenmem bile işten değildi. Yaşadıklarım geçti gözlerimin önünden.

Baray'ın beni terkedişi,

merdivenlerdeki ağlamam,

sokakta ki yakarışlarım,

bağırışlarım,

çaresizliğim,

kalp ağrım,

sokağın birinde bayılmam..

Kendime o kadar acıyordum ki, ilk defa kendim için ağladım. Gözyaşlarım gözlerimi terkedip biri sağ, diğeri sol tarafa akıyordu.

Aklıma benle Baray geldik. O ve ben artık ayrı yollarda yürüyecektik. O sağda, ben solda. O kuzeyde, ben güneyde. O artıdaysa, ben ekside. O çarpmadaysa, ben bölmede. Yani ben neredeysem o artık orada olmayacaktı, ve o neredeyse ben orada olmayacaktım.

Bu kadar saçma birşey olur mu ya? Biz daha dün mutluyken böyle herşey biter mi bir anda? Hemde daha ne olduğunu bile bilmiyorum. Neden bitti? Neden gitti hiçbir fikrim yok. Ama canım yanıyordu. Hiç anlatamayacağım kadar çok hemde. Beni sevmedi hiç. Beni en çok bu yaralıyordu. Acaba sevdi mi? sorusu. Bir soru işaretiyle yaşamak, cevabını bulamadığın sorular sormak daha doğrusu soramamak. İşte bu öldürür insanı. Hatta öldürmez, yaralayıp bir kenara atar. Hani otçul hayvanlar vardır, ya da herhangi bir canlıyı yemeyenler. Sonra gidip yemediği başka  bir hayvanı görür bir yerde ve saldırır. Zavallı hayvan kaçmaya çalışır ama nafile ne yapsada, ne kadar çabalasada kurtulamaz o vahşi hayvandan. Gelir yakalar ve yaralar. Acılar içinde  bırakır ve uzaklaşır oradan. Sanki hiçbirşey yapmamış gibi. Kendimi nedense öyle hissediyorum. Yaralı. Sanki ölecekmişim, ama yaşamam gerekiyormuş gibi. Sanki gidecekmiş, ama yinede biraz kalacakmış gibi. Ne yaparsam tamamlanamam artık ben. Yarım gitti benim. Ne kadar payda verseniz, ne kadar ondalık ekleseniz boş. Değerim gitti. 0 gibiyim. Ne kaybedecek birşeyim kalmış, ne de birisine verebileceğim birşey. Kocaman bir sıfır. Bir hiç. Yaşananlar bana fazla geliyordu. Üzerime bir beden büyüktü. Hiç yakışmıyordu bana bu haller. Gözlerimi kapatıp düşünmemeye karar verdim. Ama düşünmemek elde olmuyor işte. Gözlerim kapalı olsa aklım açık, kalbim açık kalıyor. Onlar kapansa belki olurdu, belki ölürdüm.

Kapının tıklanması dikkatimi dağıtmıştı. Salak gibi hala Baray'ın gelmesini umut ediyor, diğer yandanda o olmasın diye dua ediyordum. O ise affetmekten korkuyordum çünkü. Insan sevince herşeyiyle affediyor işte. Gelmesin istiyorsun mesela, ama gelmeyince de kızıyorsun. Kapı açıldıktan sonra kalbim çıkacak gibi oldu bir an, sonra Selda'yı görünce çıkmadı.

O'nu görünce sinirlendim. Yanıma yaklaşıp yatağımın kenarına oturdu. Bir de yetmezmiş gibi elimi tuttu. Biraz sonra Fatma'da girdi içeri. O Selda'nın aksine oturmaktan ziyade ayakta durmayı tercih etmişti.

Gözlerime bakıp söze girdi Selda

-Canım iyi misin? Çok merak ettik seni.

-Çok merak ettin demek. dedim alaycı bir şekilde sırıtarak.

-Evet. Arayınca ulaşamadık. Korktuk.

Sinirlenmeye başlamıştım.

-Ne diyorsun ya sen ha ne diyorsun? Merak etmişmiş. Sen mi merak ettin? Sen mi korktun? Sen soktun onu hayatıma. Senin yüzünden bu haldeyim ben. Niye verdin numaramı? Niye yaptın bunu bana ha? Üzülmemi mi istedin?

The First KissHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin