Hiç Bir Yere Ait Değilim

3.6K 214 226
                                    


Dostoyevski'ye göre dünyanın
en zor hissi;
kendini ait hissetmediğin
bir yerde bulunma zorunluluğuymuş.

Dostoyevski'ye göre dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğuymuş

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ve ben,
hiçbir yere ait değilim.
Her yerden gitmek istiyorum.


Masanın etrafındaki bana çevrilmiş gözlere bakıp bir çift ela gözde takılı kaldım. Bu gözler, ondan bana bir armağandı.
Söylediklerimden memnun olmadıklarını yüzlerindeki donuk ifadeden, bana çevrilen bakışlardan anlayabiliyordum. Birisi tam karşıma oturmuş, birisi kapı eşiğine dikelmiş, bir diğeri ise mutfak tezgahına yaslanmıştı.

Benim ailem, bir istiridye gibiydi. Rıza ise içindeki inciydi, geriye kalan herşey, kuru bir kabuktan ibaret.

Büyük abim; Ferhat'la hiç bir zaman iyi anlaşamamıştık. Zaten anlaşmak için oturup konuşmak gerekiyordu. O tıpkı babam gibiydi. Sert, duygusuz ve dünyadaki sevgi denilen kavramdan bi'haberdi. Enginarların bile bir kalbi vardı. Fakat ben onda bir kalp olduğuna bile inanmıyordum. Sokaktaki insanlar kadar yabancı geliyordu bana. Benim; başıma buyruk, burnunun dikine giden bir kız olduğumu düşünüyordu.

Rıza ise, o kuru kabuğun içindeki ufak bir inciydi. Onun da tıpkı annem gibi sevmeyi bilmediği peydaydı. Belki de beceremiyordu. Mutsuz ve umutsuz olduğum gecelerde beni dinlerdi. Anlamazdı belki, biliyorum. Ama dinlerdi. O benim için çok farklıydı.

Gözlerim etrafta gezinip babamda durdu. Ona baba demek, 'baba' kelimesine hakaret miydi, bilemiyorum. Kimi zaman ona baba derken, başka adamlara haksızlık ettiğimi düşünüyordum. Çünkü o, baba kelimesinin anlamını dolduramayan bir adamdı. Sırtımı yaslayabileceğim bir duvar olamadı. Omzunda ağlayabileceğim bir adam da değildi. Bana daha önce hiç masal bile  anlatmamıştı. Babalar, kızlarının kahramanları olurdu daima. Fakat benim babam, benim yaramdı.

Hiçbir zaman tam anlamıyla bir aile olamamıştık. Hep eksik giden birşeyler vardı. Küçüklüğümü anımsadığımda hep aynı görüntü canlanıyordu gözümde. Annemin her akşam bıkmadan kurmaya devam ettiği sofrada ben ona bakıyorum, o bana bakıyor. Babam hiçbir zaman vakitlice gelmiyor. Annemin her akşam o sofrayı kurmak adına harcadığı mücadelesi, yavaş yavaş yitiyor. Artık ağabeylerim de o sofraya oturmaz oluyor.

Annem, artık yemek yemeden o sofradan kalkıp gidiyor. Ben ise kendi başıma yemek yemeyi öğreniyorum.

Yabancı insanlarla aynı evde yaşamayı öğreniyorum.

Annem bana bakıyor, ben ona bakıyorum. O sofrada muhtemelen hemen hemen aynı yükleri, aynı hüzünleri ayrı ayrı yaşıyoruz. Omuzlarımız aynı yükten dolayı nasır bağlıyor. Gözlerimiz aynı hüzünden dolayı doluyor. Aynı duyguları, ayrı ayrı yaşıyoruz.

Babam annemi aldattığında akıbeti, havada uçuşan bir kaç eşyadan ibaret kalıyor. Hiç olmayan düzenimiz iyice sarsılıyor. Annem bu durumdan muzdarip bir şekilde odasına iltica ediyor.

Annem pes ediyor.
Annem yıkılıyor.
Annem kuru bir avuç toprak oluyor ve biz bunu ancak öldüğünde farkedebiliyorduk. Vaveylâlar nüksediyor kulaklarıma. Mukadderat diyordu yaşlı kadınlar. Haddizatında iyi kadındı diyordu seslerine aşinalığım olmayan insanlar.

'Üstünü örttüğünüz birinin cenazesine katılmadan dünyayı anlayamazdınız.'

Akıbetinde hayatta tek sevdiğim insan da ölüyor. Kendimi bu enkaz denebilecek evde kimi zaman yeis içinde çırpınırken buluyorum. Katiller arasında yaşamaya çalışıyorum.

Onlara okulun yurdunda kalacağımı, geliş gidiş yolunun fazla uzun olduğu ile ilgili yalanlar söylemiştim. Ki aslında nereye gideceğimi bile bilmeyen rotasız seyyahlar gibiydim. Yolunu şaşırmış teyyareler..

Tek isteğim her nereye olursa olsun buradan kaçıp kurtulmak. Onların göz göre göre beni de tıpkı annem gibi öldürmelerine izin vermeyeceğim.

Büyük abim Ferhat, hemen itiraz etmişti. Annemde öldü. Bu evi kim çekip çevirecek ? Evde otur. Akşam işten gelince önümüze bir kap yemek koyarsın demişti. Babam da tıpkı onun gibi söylenmiş.
Çamaşırı, bulaşığıydı biz bunlardan pek anlamayız. Abin haklı Gökçe, otur oturduğun yerde demişti.

Sabrımın son raddelerini zorluyordu bu cümleler. Kızsalar da, bağırıp çağırsalar da hattâ beni ordan oraya çarpsalar da, bu evden bir an önce çıkıp gitmek istediğimden, ardı arkası kesilmeyen cümleler sıraladım peşi sıra.

"Beni de tıpkı annem gibi öldürmenize izin vermeyeceğim. Sen abi.." dedim Ferhat abimin yüzüne bakışlarımı çevirirken devam ettim. "Benim için hep bir yabancıydın. Sokaktaki bir insandan farkın yok. Şimdi onca yıl ardından bana abilik yapma."

Babama çevirdim bakışlarımı aynı hiddetle. "Baba.. bazen sana baba demenin diğer adamlara haksızlık olduğunu düşünüyorum. Sen hiç yaslanabileceğim bir duvar olamadın. Ve ben kendime yaslanmayı seçtim. Sende şimdi karşıma geçip, onca yıl benim için bir enkazken, şimdi bir duvar olmaya çalışma. Beceremezsin !
Ben bugün belki de kaçar gibi, bavulumu ardımda sürükleyerek, ağır ağır çıkıp gideceğim bu evden. Ve sizler, lütfen bana onca yıl enkaz olmuşken şimdi bir duvar olmaya çalışmayın. Sizden yaslanılabilecek bir duvar değil, anca önüme çıkan koca bir engel olur. "

Sustuğumda parke üzerinde gezinen boş ve anlamsız bakışlar vardı. Kendilerini sorguladıklarını hiç sanmıyordum. Çünkü sözlerimi önemseyecek kadar bile, değer biçmemişlerdi bana.



: Taladro - Artık Size Kanmam :

"Haddinden dolu yorgunum.
Evimin içindeki camlara kırgınım.
Acı dolu yüreğim vurgunum.
Sanki bütün odalar üzerime geliyor.
Sessiz bir gemide durgunum.
Beni bekleyen limanlar aklıma geliyor.
Çok dönüyor dünya durdurun.
Aklıma kaybettiklerim geliyor."


AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin