Çocukluğumu Sakla

35 7 14
                                    


İplerdeki düğümler elbet çözülür,

İplerdeki düğümler elbet çözülür,

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Asıl mesele,
boğazdakilerdir.


Ne zaman yaktığını bile anlayamadığım sigarasını kahve fincanının kenarında söndürürken gözleri gözlerimi buldu. Gözlerindeki endişe kaybolmuştu.
"Koltukların yerlerini, beyaz perdelerimi, raflarda duran kitapların dizilimini neden değiştirdin ?"dedi. Anlamdıramadığım bir öfkeyle konuştu.
"Sana koltukların yerini ve yahut perdelerin beyazlığını soran olmadı. Bak, kitaplarımı okumana sesimi çıkarmadım. Fakat onları öylece kafana göre dizip, karıştıramazsın.
Bedenimi büyük bir suçluluk duygusu sarmıştı. "Ben..sadece değişiklik olsun istedim. Hiç bir eşyana dokunmadım."

"Kitaplarım ?"dedi. Beni öylece bir suç işlemişim gibi sorguya çekmesi hiç hoşuma gitmemişti.
Sustum. Sanki konuşursam daha da dibe batacak ve boğulacak gibi hissediyordum. Bana, bir şelaleden yüzme bilmeden atlamış bir aptalmış gibi hissettiriyordu.

Bir süre sustum.
Sustuk.
Saat 4'ü geçiyordu.
Asıl konuyu açmamın hiç yeri ve zamanı değildi, biliyorum. Hattâ büyük bir volkanın patlamasına bile sebep olabilirdim. Ama daha fazla içimde tutamayarak konuştum.

"Beyza..onu çok mu seviyordun ?"
Sanki sesim, boş sokakta yankılanmış gibi tekrar kulaklarıma ulaştı.

Aniden yüzünü benden tarafa çevirdi. Gözleri fal taşı gibi açıldı. Sağ kaşı yavaşça yukarıya doğru havalandı. Dudaklarını birşeyler söylemek istercesine araladı. Fakat tek kelime bile etmedi. Gözleri eski halini alırken, yukarıya kalkan kaşını indirdi. Fakat halâ bakışları üzerimden ayrılmamıştı.

Sorumu yeniledim.
"Onu, Beyza'yı çok mu seviyordun ?"

Yutkundu. Gözlerini sokak lambasına çevirdi. "Beyza'yı nereden biliyorsun ?"

Hiç lafı dolandırmadan açıkça konuşmaya devam ettim. "Bugün, kitapları düzenlerken sararmış eski bir kağıt düştü yere. Kızacaksın belki ama dayanamadım, açıp okudum."

Gözleri sokak lambasından ayrıldı.
"Içinde ne yazıyordu ?"

Bu bir sorgu muydu ? Yoksa merak mıydı ?
Kestiremiyordum.
Gözleri olabildiğince karanlıktı.
"Annem öldü, annem ölünce babam da öldü. Beyza öldü, Beyza ölünce sevgide öldü."dedim. Vereceği tepkiden korkuyordum.

Derin bir iç çekti ciğerlerine ve ilk kez hikayesini anlatmaya başladı.

" Dışarıdan bakınca mutlu bir aileydik aslında. O geceye kadar kimse senin tabirinle, içi boş bir kavak ağacı olan ailemizi bilmiyordu. Babam ve annem birbirlerine aşık olarak evlenmişler. Mutlu bir evlilikleri varmış. Sonra ben doğmuşum ve herşey sarpasarmış. Yani annem öyle anlatırdı."dedi. Gözleri gözlerimi buldu birkaç saniyeliğine sonra devam etti.

"Babam benden sonra alkole başladı. Esnaftı zaten. Eve gelen üç kuruşluk para ile zar zor geçinebiliyorduk. Bunun üzerine birde kardeşim doğdu. Beyza. Adı gibiydi. Bir ay parçası gibi beyaz ve temiz..
Babam ise evi geçindiremedikçe gün ve gün alkole daha çok bağlandı. Eve uğramaz oldu. Hatırlarım da.. henüz 6,7 yaşlarında bir çocuktum. Pencerenin hemen dibine oturur gecelerce babamı beklerdim. Ama o hiç gelmezdi. Ben hep, babamla top oynadığımız günleri hayâl ederek büyüdüm. Bir gün hiç ummazken babam çıkıp geldi. Bir akşam üzeriydi. Okuldan yeni dönmüştüm. Beyza ve annem evdeydiler. Eve geldiğimde her yer savaş alanı gibiydi." dedi.

Duraksayıp bir sigara daha yaktı. Gözlerinde bir boşluk vardı.

O hiç güneş görmeyen bir apartman boşluğu gibi. Soğuk ve karanlık.

" Babam annemi daha önce de birçok kez yaptığı gibi dövüyordu. Sarhoştu. Ve bende sarhoşluğuna vermiştim. Annemden kolundaki bilezikleri istiyordu. Annem bir süre direndi. Hemen vermek istemedi. Ben ise günlerce baraber top oynamanın hayalini kurduğum babamı uzun zaman sonra karşımda görüyordum. 'Baba !?'diyerek bağırdım. O ana kadar benim varlığımı farketmemişlerdi. Sanki o andan sonra herşey ağır çekimde ilerlemeye başlamıştı. Babam bana doğru döndü. Ve elinde, anneme doğrulttuğu silâhı gördüm. Gözleri gözlerimi buldu. Daha sonra anneme doğrulttuğu silâh birden patladı. Ellerimle kulaklarımı tıkamıştım. Sokağı bile inletecek bir ses çıkmıştı. Sesten dolayı uyanan Beyza'nın tiz çıkan ağlama sesi doldurmuştu evi. O an anneme baktım. Alnının hemen sol üst köşesinden vurulmuştu. Gözleri kocaman açılmıştı. Eminim ki yaşadığı acı tarifsizdi. Önce sağ eli ile masadan güç alarak ayakta kalmaya çalıştı. Sonra dizleri üzerine çöktü.  Ardından aniden yere yığıldı. O ana kadar sesimi çıkarmadan izlemiştim.
'A-anne ?'diyerek bağırmak istedim. Fakat sesim bir fısıltı gibi çıkmıştı. Koşarak annemin yanına gittim. Başından saçlarına akan kan, ahşap parke ile buluşuyordu. Annemin başını dizlerim üzerine aldım. Ona defalarca kez seslendim. Ama beni duymadı. O sırada babamın elindeki silah parmakları arasından kurtulup zeminle buluşmuştu. Babam ne yaptığının henüz yeni yeni farkına varıyordu. Babamın sessiz sessiz inleyişi, Beyza'nın ağlayışı, annemin vücudundan tüm kanın boşalırken çıkardığı ses, hepsi birbirine karışıyordu. Çok geçmeden polisler sardı evi. Babamı götürdüler. Ve biliyor musun hiç üzülmedim."dedi. Gözleri üzüntüden çok, öfke barındırıyordu.

"Annem öldü. Annem ölünce, benim için babam da öldü."dedi. Sigarasını diğer izmaritin hemen dibinde söndürdü. Arkasına yaslandı. Sırtını soğuk duvar ile buluşturdu. Soğuk havayı derince soludu. Tüm acılarını tekrardan yaşıyor gibiydi.

"Devam etmek zorunda değilsin."dedim. Ve durup omzunu sıvazladım. O ise beni hiç duymamışçasına devam etti.

"Biliyor musun Gökçe ? O küçücük kız, Beyza.. sabahın köründe kalkıp, evin önündeki merdivene oturur ve akşama dek annemin gelmesini beklerdi. Günlerce belki de aylarca bekledi. Kimse de kalkıp 'artık senin annen gelmeyecek, senin annen öldü' diyemedi. Öyle çok bekledi ki. Birgün bile pes etmedi. Içten içe üzülüp ağlıyor, ama ona hiç belli etmiyordum. Büyükler onun daha çok küçük olduğunu söylüyorlardı. Ama birgün canıma tak etti. Bir sabah yine onu merdivende otururken buldum. Gittim ve ona 'kalk artık şuradan, oturup durma, annem artık gelmeyecek, annem öldü' dedim. Ne bileyim bir anda söyleyiverdim, bende daha çocuğum o sıralar. Insan psikolojisini falan bilmiyorum. Kız donup kaldı öylece. Yanağına bir tokat attım, kendine gelmedi, gelemedi. O günden sonra günlerce yemek yemedi. Tek kelime bile etmedi. Dilini yutmuşçasına sustu."

Dizlerini kendisine doğru çektiğinde kollarını etrafına doladı. Bana baktı ve gülümsedi.

Bu gerçek bir gülümseme değildi, biliyordum. Bu, bisiklet sürerken düşen, dizlerindeki yarayı belli etmemeye çalışılan bir çocuğun o acı gülümsemesiydi.

O an, gözlerindeki boşluğa baktım. Kalbindeki yarayı gördüm. Ve bu yaraya merhem olmak istediğimi farkettim. Ve kendime Beyza'yı sevdiği kadın sandığım için, ne kadar aptal olduğumu düşünüp kızdım.

Onun, belki benim yaralarımı sarmaya gücü yetmezdi. Fakat ben, onun yaralarını sarabilirdim.



: Ziynet Sali - Ağlama Anne :

"İlk yenilen biz, değildik elbet
gün oldu dünyaya küstük.
Ağlama anne,
benim için ağlama.
Bende herkes kadar aldım acılardan.
Bende herkes kadar yandım.
Sen ne olur,
çocukluğumu sakla.."

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin