Tanıdık Yabancı

17 5 0
                                    


Aynı gemide değildik.
Aynı denizdeydik.

Tek yön, yüzme bilenlerimiz kurtulabiliyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Tek yön, yüzme bilenlerimiz kurtulabiliyordu.



Bilmeyenlerimiz ise o kayık batana dek kürek çekmeye mahkûmdu.



O salonu toplamaya devam ederken ben de mıhlanıp kaldığım yerden kıpırdadım.
Odama, daha doğrusu odasına gidip bir çırpıda üzerimi değiştirdim.

Ona kahvaltı falan hazırlamayacaktım. Ben yokken ne yapıyorsa şimdi de aynısını yapardı muhtemelen. Koridor boyu yürüyüp çıkmak için kapıya geldiğimde dün üzerine basa basa çıkardığım ezik büzük botlarımı zoraki ayaklarıma geçirdim. Askılıktan montumu aldığım sırada bana seslendi.

"Hayırdır kahvaltı etmeden mi çıkıyorsun ?" Sesi iğneleyiciydi.

"Evet. Arkadaşlarımla bugün için sözleşmiştik. Kusura bakma sana söylemeyi unutmuşum. Gerçi bende sana hesap vermek zorunda olduğumu pek düşünmüyorum."dedim. Umarım sesim öfkeli çıkmamıştı.

"Bana tavır yapıyorsun öyle değil mi ?"diye sordu.

Kapı kulpunu kavrayan parmaklarım bir an duraksasa da kendini pekte elevermedi.
"Sanmam."dedim.
Evden çıkıp kapıyı da ardımdan adeta çarptım. Bu ilk yalanımdan daha da inandırıcı olmuştu.

Ne beraber kahvaltı edebileceğim birileri vardı, ne de bir arkadaşım. Yalanımın aslını bir tek en iyi ben bilebiliyordum.
Sadece biraz hava almaya, yalnız kalmaya, düşünmeye.. Evet, en çok da denize karşı bir banka oturup saatlerce düşünmeye ihtiyacım vardı.

Sabahın ayazı inceden bedenimi titretiyor. Üzerimdeki monta daha çok sarılmama sebep oluyordu. Bedenim havaya alıştı ve adımlarım giderek kordonu buldu. Gün henüz yeni başlıyordu. Çay satıcısı çocuklar kordonda ellerinde semaverleriyle bekleşiyorlar, 60'larında, başına kasketini geçirmiş ak sakallı adam simit arabasının önünde bir ahbabıyla yarenlik ediyordu. Kar erimişti. Yalancı güneş yavaş yavaş yükseldiğinde maviliklerin üzerinde uçuşan martı sayısı giderek arttı. Bende gevrek bir simit alıp kordondaki çocuklara doğru ilerledim.

Üşüyen ellerini birbirine sürtüştüren 12 yaşlarındaki esmer tenli çocuk, beni farkedince hemen kağıt bardaklardan birine çay doldurdu.

"Kaç şekerli abla ?"diye sordu.

"Şeker istemez."deyip elindeki çaya uzandım. Ücretini ödemek için elimi montumun cebine atmıştım ki.

"Benden olsun abla."deyiverdi.

"Yok canım olur mu öyle ?"deyip cebimden bir 5 kağıt çıkarıp uzattım.

"Yok benden olsun abla. Baksana yüzün bir karış, hayatının pek bi tadı yok olacak ki çayı şekersiz içiyorsun."deyiverdi.

AWAREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin