Ep.12

4.1K 440 133
                                    

Birkaç saniye hiç kimse konuşmadı.

Daha sonra kahkahamı tutamayıp gülmeye başladım.

"B-bu...tam bir d-delilik."

Gülmeye devam ettim. O kadar saçma konuşuyordu ki yaralarımın olduğu yerler acısa da gülmeyi kesmedim.

Neymiş, ben Lee Sang Hee'ymişim.

Götüm.

"Kafayı yedi. Şimdi söylemeyelim demiştim."

"Bunlar gerçekler Min-"

Ne söyleyeceğini bilemeyerek durdu. İki ismi olan birine ne diye seslenirdiniz ki?

"Bana neden götünüzden element uyduruyormuşsunuz gibi geliyor?"

Oturduğum yerden hışımla kalkmak isterdim ancak yavaşça kalkabildim.

"Bunlar tamamen saçmalık. Bilinç değişikliğiymiş, hah. Çocuk mu kandırıyorsunuz siz? Sihir deseydin daha inandırıcı olurdu. Dikişlerimi açıklayamadın ayrıca, çok eksik noktası var bu anlattığınız hikâyenin. Ciddi anlamda gerçekleri anlatacağınız zaman gelirsiniz."

Mutfaktan çıkarken hiçbirinin yüzüne bakmadım.

Kalbim ağzımda atıyordu çünkü.

Odama çıkmam o kadar uzun sürmüştü ki vazgeçmeyi düşündüm. Sonra aşağı inmenin daha çok uğraştıracağını fark edip ondan da vazgeçtim.

Sonuç olarak hâlâ odama gitmeye çalışıyordum.

Düşünülecek çok fazla konu, anlamını bulmam gereken, keşfetmem gereken çok fazla satır arası vardı.

Odama ulaştığımda kendimi yatağa bıraktım.

Lee Sang Hee.

Yoo Min Shin.

Eğer Namjoon'un anlattıkları doğruysa ben iki kişiydim. Hem Yoo Min Shin hem Lee Sang Hee. Ki böyle bir şeyin olması imkânsızdı.

Kafayı yiyecek gibiydim.

Eğer Lee Sang Hee'ysem...ölmüştüm. Hatta kendi cesedime bakıp dokunmuştum bile.

Bu baştan ayağa ürpermeme sebep oldu.

Lee Sang Hee'yi gördüğümde hissettiklerim aklıma gelince şüphem arttı. Normal bir insana böyle duygular hissedilir miydi? Yoldan geçen herhangi biri orada yatıyor olsaydı da aynı şeyleri hisseder miydim?

Yeraltında inleyerek son nefesini veren insanları nasıl umursamadığımı düşündüm. Cevap belliydi.

Ben iğrenç biriydim.

Hem birkaç kişiydim, hem de hiç kimseydim.

Gözümün kenarından bir damla firar ettiğinde onu parmağımla yakaladım. Ağlamak yasaktı.

Az önce saçmalık deyip kestirip attığım hikâyeye mi inanıyordum?

İnanıyorsam bile hâlâ yerine oturmayan parçalar vardı.

Kendi isteğim dışında kendimi boğmaya çalışmıştım. Bunu neyle açıklayacaklardı?

Yeraltındayken tüm kaslarım seğirmeye, kasılmaya başlamıştı. Yine isteğim dışı.

Ama bunları onlara anlatmamıştım. Anlatmalı mıydım? Tam anlamıyla güvenebilir miydim?

Daha önce fark etmediğim bir gerçek gözlerimin önünde parlayıverdi.

Ben çoktan onlara güvenmiştim. Kendimi kollarına teslim etmiştim, tamamen savunmasız kalmıştım. Gardımı indirmiştim.

Hatta, hiç kaldırmamıştım bile.

Consciousness // Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin