Gözlerime inanamıyordum.Onun burada olduğu gerçeğini kabullenemiyordum.
Çıktığım deliğin nasıl krater halini aldığını kendi gözlerimle görmüştüm.
Taehyung liderin bir adım arkasına geçip bana baktı. Gözlerinde nefret, kırgınlık, öfke gibi duygulardan herhangi birini aradım. Ancak yoktu. Saf bir hüzün görüyordum sadece bana olan bakışlarında. Samimi olup olmadığını bilmiyordum.
"Küçük sürtük niye şaşkın bu kadar?" dedi iğrenç adam.
"Leydilikten sürtüklüğe geçtim demek. Sevinmeli miyim?"
"Ah, hiç sanmıyorum tatlım. Bugün sevinecek olan kişi benim."
Elini açtığında adamlardan biri avucuna üzerinde tek kırmızı bir buton olan silindir şeklindeki aleti uzattı.
Tanrım, bundan kesinlikle iyi bir şey çıkmayacaktı. Üzerinde tuş veya buton olan her şeyden nefret ediyordum.
"Bu ne biliyor musun? Bu benim mutluluk sebebim."
Kırmızı butona bastığında tüm vücuduma aynı anda iğne batırıyorlarmış gibi bir his yayıldı. Elini butondan çekene kadar karıncalanmayla birlikte gelen iğne batırma hissi geçmedi.
"Ne bok yapıyorsun sen?!"
"Buna elektrik akımı diyorlar. Şimdi seninle baş başa bir sohbet gerçekleştireceğiz ve sen buradaki patronun aslında kim olduğunu öğreneceksin."
Düne gönderme yaptığını anladığımda sırıttım.
"Gücün anca bağlı olduğumda bana yetebiliyor değil mi?"
Diğerlerine kafasıyla arkayı gösterdiğinde Taehyung da dahil hepsi odadan çıkıp bizi yalnız bıraktı.
"Her şeyi açık açık konuşmaya ne dersin? İğneleme, gönderme olmadan?"
"Avucunu yala derim."
Elindeki butona bastığında kasıldım. Bu his berbattı, ne zaman geçeceğini bilmemekse daha berbattı.
Adam resmen beni yavaşça kızartıyordu.
"Tamam. Zor yolu seçiyorsun demek."
Ne zaman kolay olanı seçmiştim ki?
"Soru bir; sen kimsin?"
"Ne bu şimdi? Sorguya mı başl-" Vücudumdan geçen elektrik akımıyla sözüm yarıda kalmış, üstüne üstlük dilimi ısırarak kanatmıştım.
"Soru iki; amacın ne?"
"Seni gebertmek orospu çocuğu."
Tekrar elindeki tuşa bastı.
Tüm gün boyunca bunu yaptı. Hem de hiç usanmadan. Vücudum o kadar yıpranmıştı ki bazen onun basmasına bile gerek kalmadan kendi kendimi çarpıyordum.
İkinci gün yine aynı odaya getirildim. Artık yaşamaktan umudumu kestiğim için hiçbir şey umrumda değildi. Büyük ihtimalle Yoongi de ölmüştü zaten.
Kim olduğumu öğrenmiştim ancak öğrenmesem de bir şey değişmezdi. Boşu boşuna o kadar çabalamıştım ve başıma bunlar geliyordu.
Gerçi hiçbir şey yapmadan duramazdım ben.
"İkinci raund için hazır mısın?" diye şakıyarak içeri girdi.
"Öldürsene beni. Ne diye vaktini harcıyorsun?"
Cık cıklayarak volta atmaya başladı.
"Hayır. Onun için daha çok erken. Birtakım şeyleri öğrenmem gerek. Mesela neden devlet için bu kadar özelsin ki seni buldukları yerde öldürmediler? Min Kang Hyun seni görmek için kendi kıçını kaldırıp geldi. Bunun ne kadar garip bir şey olduğunu anlayabiliyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Consciousness // Min Yoongi
Fanfiction"Gelecek, geçmişin ellerinde doğar." [Tamamlandı] {250317-180617}