Sabah gözlerimi kapıyı tıklayan büyükannem sayesinde açtım. Güneş açık balkon penceremden tam yüzüme vuruyordu. Yatmadan perdeleri çekmem gerektiğini kendime not ettim. İnleyerek uyandım. Sabah kalkmak benim için tam bir işkence. Uykuyu bu kadar seviyor olmam benim suçum değil. Kendisi beni içine çekiyor. Yatağımda oyalanırken uykucu olmamın sebebini, uykunun güzel olmasından dolayı uykuyu suçluyordum. Tanrı aşkına saat daha 8! büyük annem görüş alanıma girdiğinde üstünde fıstık yeşili kısa kollu bir elbise altında bir corcik ayakkabı saçında elbisesinin tonunda bir bandaj ve tam makyajlı bir şekilde karşımda dikilliyordu. Ne kadar da bakımlıydı eskiden makyaj yaptığını hatırlamıyordum. Tanrım ne zaman uyandında bu kadar hazırlandın dicekken çenemi kapalı tutmaya karar verdim. Yatakta doğrulup kollarımı esnettim.
Büyükannem "Günaydın Lena. Okulun için hazırlansan iyi olur dersin 9 da başlayacak ben kahvaltını hazırlıyorum." dedi.
"Sana da günaydın büyükanne. Sen kahvaltı yapmayacak mısın?" diye sordum.
"Ben iki saat önce yaptım zaten seni uyandırmak istemedim." dedi.
Ağzım 'o' şeklinde açılırken nasıl bu kadar erken kalkabildiği hakkında teoriler ürettim. İyi ki de kaldırmamışsın dedim içimden. Büyükannem odamı terk ederken yataktan çıkıp banyoya yöneldim. Kendimi suyun altına attım. Böylesine sıcak havaya maruz kalıyorsanız kesinlikle hergün duş almak şartlanıyor. Banyodan çıkınca saçlarımı gene kurutmadım. Doğal hali zaten düzdü. Dolabımı açıp giyinecek birşeyler baktım. Üzerime gri iç çamaşırlarımı geçirdikten sonra altıma su yeşili ultra mini kot şort ve üstüme siyah transparan sıfır kollu bluz tercih ettim. Ayağıma 15 cmlik çicek desenli dolgu topuklularımı giyip aynaya baktım. Okulda yeni olduğumu ele alırsak karşımda fazlasıyla dikkat çekici bir kız duruyordu. Ben sıradan bir şekilde araya karışmak istiyordum.
Aynadaki görüntüme dil çıkarıp bu sefer kamp için aldığım siyah dizimin bir karış altında biten bir kapri üzerime v yaka pudra rengi bir tişört geçirdim ayakkabı olarakta siyah sportif bir babet giydim. Aynanın önünde dizili makyaj eşyalarıma baktım. Hayır! Makyaj da yapmıcam. Kendimi tutamayıp elime rimel alıp, sürdüm. Sadece rimel diye kendimi avuttum. Kendime alışveriş yapmayıda aklımın bir köşesine not edindim. Kıyafetlerim fazla gösterişliyli. Eski hayatıma benzemek istemiyorum. Odamdan çıkıp mutfağa ilerledim. Mutfağın bahçeye açılan cam kapısı açıktı. Büyükannem bahçedeki büyük ağacın altında hasır masada oturmuş kitap okuyordu.
Kahvaltım mutfaktaki masada hazırdı. Kahveyi tercih ederdim ama büyükannemin bu tadı değişik bitki çayıda güzeldi. Kahvaltım bitince büyükannem masamı topladı. Daha sonra okula doğru arabayla yol aldık. Büyükannem arabasını bana kullandırmama konusunda oldukça inatçıydı. Bisiklet kullancakmışmışım. Daha güvenliymiş. Yeni kaza geçirmişmişim. Okula geliş mesafemiz arabayla 15 dakikalıktı. Bisikletle gelsem yarım saat. Yürüyerek gelsem bir saat.
Düşüncelerimi büyükannemin sesi böldü "Derslerin 4'te bitiyor. Daha erken biterse ararsın seni gelip alırım." dedi.
"Sadece ilk gün diye dimi? Yani ilkokuldaymışım gibi okula getir-götür evebeynliğini yapmanı istemiyorum." dedim. Babaannem ayıp birşey demişim gibi kaşlarını çatarak başıyla onayladı sadece. Kapıyı açıp arabadan indim vay canına bu okul resimdekinden daha çok büyükmüş.
Büyükannem "İyi dersler" diyip okuldan çıktı.
İşte bu kadar. Şimdi yalnızdım. Ortalıkta dikilmek yerine okula doğru yürüdüm. Kıyafetler gerçekten işe yaramıştı. Herkes kendi halindeydi. Bundan memnun olmuş bir şekilde kapıya doğru ilerlerken karnıma bir futbol topu çarptı. Çok sert gelmemişti ama yinede acımıştı. Esmer hafif uzun saçlı bir çocuk topu eline alıp yanıma yaklaştı.
"İyi misin?" dedi.
Kaşlarımı çatıp "İyi miyim? Gerçekten mi? O lanet topu bir tarafına sok ve burdan kaybol." dedim. Sesim biraz yüksek çıkmıştı. İlerden çocuğun arkadaşları 'ovvv' gibi sesler çıkarmıştı. Çocuk şaşırmış bir şekilde bana bakarken birden ne yaptımın farkına vardım. Alışkanlıklarımı bir anda yok edemem ama dimi? Başımı eğip sadece "Üzgünüm öyle demek istemedim." dedim. Cevap vermesine fırsat vermeden hızlıca okuldan içeri girdim. Ben öğrenci işlerini bulup ders programımı alana kadar ders başlamıştı. Öğrenci işerindeki memur çok sevimli bir kadındı bana sınıfıma kadar eşlik etti. Beni Öğretmene teslim edip iyi dersler diledi.
Öğretmen saçlarını sım sıkı bir at kuyruğu yapmıştı. Siyah çerçeveli klasik bir gözlük takmıştı. Tahminimce 35li yaşlarındaydı. Gri bir etek siyah bir ceket giymişti. Bu hava için kıyafet seçimi oldukça berbattı. Koltukaltının ter izinden bu anlaşılıyordu. Amatör bir makyaj yapmış eyeliner nın sürüş şekli çekik gözlerini iyice küçültmüştü. Öğretmeni İncelemeyi kesip bakışlarımı sınıfa çevirdimm. Harika fazla kalabalık değildi 25 kişi falandır heralde.
Öğretmen ismimi söylediğinde bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. "Elena MONOROSE kendini kısaca tanıtır mısın?" dedi. En nefret ettiğim şey bu heralde "İsmim Lena buraya California'dan geldim bir süre burada yaşıcam " dedim. Birkaç kişi bana bakıp fısıldaştıktan sonra arkanın bir önü cam kenarı boştu. Oraya doğru yürüyüp oturdum. Camdan dışarının manzarası iyi görünüyordu. Yapmacık olarak bir defter çıkarıp dersle ilgileniyormuş gibi yaptım.
Tam 20 dakikadır bu sıkıcı dersi dinlemeye çalıştım. Sanırım geometriydi. Kapının açılmasıyla bakışlarımı oraya yönelttim. Aman Tanrım içeri giren benim dün akşam çıplak gördüğüm çocuktu. Öğretmene hiçbir mazeret söylemeden olduğum yere geldi. Dik dik bakarak önüme oturdu. Acaba beni tanıdı mı diye tedirginleştim. Yan komşumda ama aramızdaki mesafe o kadar yakın değildi. Üstelik akşamdı.
Öğretmen kollarını göğsünde bağlayarak "Günaydın Colin. Herzaman ki gibi formundasın." dedi.
Adının Colin olduğunu öğrendiğim çocuk "Teşekkür ederim." dedi ses tonu oldukça alaycıydı.
Bunu öğretmende anlamıştı. Kaşlarını çatarak "Bilmem farkında mısın Colin ama bu dersi alttan alıyorsun. Yani geçemezsen yaz okulundasın." dedi. Demek ki Colin üst sınıftaydı. Umarım diğer derslerde karşıma çıkmaz. Onu çıplak görmemin hakkında birşey söylerse yerin dibine girerdim.
Colin "Herneyse." diyerek konuyu kapattı sandalyesine iyice yayıldı. Oldukça hoş kokan erkeksi kokusu burnuma doldu. Cidden müthiş kokuyordu.
Öğretmen ders anlatımına geri döndü. Yirmi dakika daha dersi dinledikten sonra zil çaldı. Derin bir nefes verdim. Sınıf büyük bir hızla boşalırken Colin arkasını döndü. Defterimden yüzümü kaldırıp ona baktım. Kusursuz bir yüzü vardı. Derin mavi gözlere sahipti. Yeni yeni uç göstermeye başlamış sakalları ona hava katıyordu. Dudakları biçimliydi. Saçları dağınıktı ama sanki uğraşılarak yön verilmiş gibiydi.
Onu incelerken bunu alışkın gibi tepki vermeyip bana "Yerimde başkasının oturmasından hiç hoşlanmam ufaklık." dedi.
Tamam kimseye karışmıcam dedim ama kendimi ezdiricem demedim. Kaşlarımı çatıp, "Birincisi ben ufaklık değilim bir ismim var adım Lena ikincisi burada reverve yazmıyordu bende oturdum Üçüncüsü bu sıra senin topulu malın değil." dedim kafa tutarak.
Colin, "Sen yeni geldin heralde bu okula bu seferlik birşey demiyorum bir daha olmasa iyi edersin ufaklık" dedi. Tanrım kendisi kaç yaşında ki bana ufaklık diyor sanki hiç konuşmamışım gibi kurduğum uzun cümleyi yoksaydı. Cevap vermemi beklemeden kapıya doğru yürüdü. Arkasından "İstediğim yere otururum seni aptal." diye bağırdım. Duymuş olmasını umuyordum.
Sinirlerim doruklarımdaydı. Kendini ne sanıyordu bu? Okulun efendisi mi? Serseri. Ukala piç.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
O, benim!
Teen FictionDaha önce başka erkeklerle öpüşmüştüm. Şuan öpüşmenin tanımını yeniden keşfederken diğer erkeklerle yaptığım öpüşmenin gerçek bir öpüşme olmadığını yüzeysel olduğunu anladım. Dudakları dudaklarımı kaplarken dili ağzımın içinde keşfe çıkmıştı. ...