Her güzel şeyin sonu olduğu gibi bizim de bir sonumuz vardı. Colin beni eve bırakınca yaptığım ilk şey Shellby ve büyükannemin sorularından kaçıp odama saklanmak oldu. O günü defterim Sally’e an be an kaydetmiştim. O gün Colin beni eve bırakırken ‘Bir daha görüşmeyelim Lena.
‘Seni bırakmak bana acı çektiriyor daha da bağlanmayalım’ demişti.
O günden sonra nadir görmüştüm onu. Her ne kadar istemesekte okul ve evden dolayı karşılaşıyorduk. Aradan bir hafta geçmişti. Tam bir hafta. Geceleri uyuyamadığım, yemekleri zor yediğim bir hafta. Kendimi hala toparlayamamıştım. Bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım.
Sabah uyandığımda geceyi yine kâbuslarla geçirmiş, uykumu alamamıştım. Yataktan çıkıp banyoya geçtim. Aynadan kendime baktım. Bu Lena mıydı? Ben? Karşımda gördüğüm kişi hayattan aciz bir zavallıydı. Ben ki Lena Monorose bir çok kişinin imrendiği kız nasıl bu hale gelebilirim?
Derin bir nefes alıp “Artık kimseye aşık olmak yok. Colin’i unut. Ve hayatın keyfine bak.” Bunu birkaç kere kendime tekrarladım. Duşumu alıp çıktığımda kendimi artık daha hissediyordum. Hafiflemiştim sanki. Bu terapiyi aslında daha önce yapmak istemiştim ama bu kadar çabuk unutmak istemedim. Üzerime yazlık beyaz bol mini etek üzerime pudra rengi çiçekli askılı bir bluz giydim. Geçen ay alıp hiç giyemediğim pudra rengi taşlı platform topuklu ayakkabılarımı giydim. Saçlarım zaten düzdü kuruttuktan sonra uçlarına maşa ile kıvrım verdim. Güzel bir makyajla işimi tamamlamış oldum. Boy aynasından kendime bakarken dudaklarım kendiliğinden kıvrıldı. Gerçekten güzel olmuştum.
Odamdan çıkıp salona geçince annemin geldiğini gördüm. Üstelik babamla? Babamın işlerinden fırsat bulup gelebilmesi şaşırtıcıydı.
“New Jersey sana yaramış Lena gittikçe güzelleşmişsin.” Dedi annem bana sarılarak.
“Merhaba anne. ” dedim daha sonra babama dönüp “Sana da merhaba” dedim.
“Nasılsın kızım iyi gördüm seni ” dedi babam.
“İyiyim baba teşekkürler.” Dedim
“Bil bakalım bu kutunun içinde ne var” dedi annem sevecen bir tavırla elindeki siyah, pembe kurdeleyle hediye paketi yapılmış kutuyu göstererek.
Hafif bir tebessümle minik kutuyu elime aldım. Herkes bana bakıyordu. Büyükannemde koltukta oturmuş gülümsüyordu. Shellby ortalarda yoktu sadece güzellik uykusundan henüz kalkamamıştı anlaşılan. Merakla minik hediye paketini açtım. Ağzım o şeklini aldı. Bu gerçek miydi? İstediğim arabanın anahtarı mıydı bu? Koşarak pencereden dışarı baktım. Üstü açık siyah renk BMW kapıda parlıyordu. Minik bir çığlık atarak anneme sarıldım. Daha sonra babama sarıldım. Mükemmel bir zamanlamaydı. Hızlıca kahvaltı etmiştim. Bir an önce yeni arabamla yolculuk etmek istiyordum. Shellby kahvaltı sırasında uyanmıştı.
Arabamı pek beğenmediğini söylese de içten içe kıskancından çatladığını anlamıştım. Kahvaltıdan sonra Shellby’i arabama almayı reddederek okula doğru sürdüm. Tabi yolu uzatarak. Yoldan geçtiğim herkes arabama bakıyordu. Dikkat çekilmeyecek gibi de değildi zaten.
Okula havalı bir giriş yapmıştım. Kıyafetlerim zaten güzel ve uyumluydu. Colin’in beni böyle görmesi umuduyla bütün gün okulda vakit geçirdim. Ama okula gelmemişti. Kendime onu unutmam gerektiğini hatırlattım. Daha sonra zaten umursamdan derslerime baktım
Nancy arabama bayılmıştı. Onunla beraber bütün New Jersey’de tur almıştık. Eve gitmek istemiyordum. Colin ile evimin yan yana olması zaten bir işkence türüydü. Akşama kadar gezdik aslında eve gidiş süremi kısaltıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O, benim!
Teen FictionDaha önce başka erkeklerle öpüşmüştüm. Şuan öpüşmenin tanımını yeniden keşfederken diğer erkeklerle yaptığım öpüşmenin gerçek bir öpüşme olmadığını yüzeysel olduğunu anladım. Dudakları dudaklarımı kaplarken dili ağzımın içinde keşfe çıkmıştı. ...