Resimdeki Shellby :)
Colin’in iğneleyici sözü kalbimi kırıyordu. Neyimi gördüde böyle konuşabiliyordu. Beyin hücrelerime dolan sinirle Colin’e tokat attım. Onun tepkisi ise sadece sırıtmak oldu.
“Sen kendini ne sanıyorsun nasıl böyle bir şey dersin?” dedim.
Colin cebinden telefonunu çıkardı. Birkaç tuşa bastıktan sonra ekranını bana gösterdi. Ekranda ben ve bugün çapıp telefonunu kırdığım çocuk vardı. Benim arkam dönüktü. Çocuk ise gülüyordu. Evet, bu kareye bakıp yanlış anlaşılması normaldi. Çocuk bide dibimde duruyordu. Ama Colin’in bana sormadan infaz yapıp beni böyle görmesi berbat bir durumdu. Bunu kesin Jessy planlamıştı. Hayal kırıklığı içinde gözlerimi telefondan ayırım ona baktım. Bakışlarımla yüzündeki alaycı ifadeyi silip yerini kızgın bir ifade aldı.
Hiçbir şey demeden yanından hızla ayrıldım eve doğru yürüyordum. Peşimden gelmedi. Geleceğini düşünmüştüm. Yani öyle istemiştim. Eve geldiğimde kimse yoktu. Gayet iyi büyükannemle muhabbete girmek istemiyordum. Aslında kimseyle konuşmayı istemiyordum. Odama geçtim. Üzerime rahat bir şeyler alıp yatağıma girdim.
Gözlerimi yoğun bir gürültüyle açtım. Neler oluyor böyle? Deprem olsa anca bu kadar ses çıkar. Uykulu bir şekilde yataktan çıktım. Koridora geldiğimde yan odaya eşyalar taşındığını gördüm. Arkamdan gelen cırt sesle irkildim.
“Ona dikkat edin! İçinde ayakkabılarım var!” dedi biricik kuzenim Shellby. Lütfen bu bir rüya olsun. Gözlerimi ellerimle ovaladım. Hala karşımdaydı. Ultra kısa şortu, üzerine giydiği göbeği açık bluzu ve topuklu ayakkabısıyla tam tatil modundaydı. O buraya gelmeyi nasıl kabul etti hala anlamıyorum. Shellby evindeki bütün eşyaları getirmişti sanırım zaten onda yokluk kelimesinin karşılığını bulamazdınız. Tabi bu eşya bakımdan sadece. Mesela beyni yoktur. Ben bunları düşünürken kendi kendime sırıttım. Bana bakıp kaşlarını çattı.
“En iyi odayı kaptığını fark ettim. Fazla alışma ama oraya.” Dedi. Daha geleli bir gün bile olmadı hep huzursuzluk peşinde. Odamı alabileceğini sanıyorsa avucunu yalar.
“Ah merhaba iyiyim kuzenim sağ ol.” Dedim yapmacık bir şekilde gülüp yanından geçtim. Aşağı indiğimde annemle büyükannem koltukta oturup hasret gideriyordu. Annem beni görünce ayağa kalkıp yanıma geldi nefes alamayacağım kadar sıkı sarıldı.
“Lena çok özledim seni.” Dedi.
“Anne nefes alamıyorum.” Dedim.
“Büyükannen durumlarından bahsetti. Seninle gurur duyuyorum bir anda böyle iyi olacağını tahmin etmemiştim aslında.” Diyerek itirafta bulundu. Büyükanneme baktım oda gülümseyerek bize bakıyordu. Ne kadar mutlu bir aile tablosuyduk ta ki Shelly gelene kadar.
“Büyükanne ben acıktım umarım Marine karides vardır. ” dedi büyükanneme bakarak. Büyükannem anlamamış gözlerle ona baktı ve “Kahvaltı hazır hadi masaya.” Dedi.
Shellby rahatına fazlasıyla düşkün biridir. Karşemda oturmuş kahvaltısını yaparken ona bakıyordum. Onunla nasıl iyi geçinebilirim diye düşünüyordum. Shellby'nin telefonu çalınca düşüncelerimden sıyrıldım.
"Ne oldu?" diye açtı telefonu. Bu cevabına gözlerimi devirdim. Telefonda böyle açılmaz ki.
"Eşyalarımın yarısı nerede anne?" dedi.
"Ne demek sığmadı jete? Ben onların hepsi gelecek demedim mi?" dedi. Bir hışımla elindeki çatalı masaya sertçe koydu ve kalktı. Telefonu kapatıp kendi kendine söylenmeye başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
O, benim!
Teen FictionDaha önce başka erkeklerle öpüşmüştüm. Şuan öpüşmenin tanımını yeniden keşfederken diğer erkeklerle yaptığım öpüşmenin gerçek bir öpüşme olmadığını yüzeysel olduğunu anladım. Dudakları dudaklarımı kaplarken dili ağzımın içinde keşfe çıkmıştı. ...