Bölüm 17

137 7 0
                                    

          Yazım yanlışı varsa kusura bakmayın kısa bir zamanda yazdım. :)

             Odamda hapis hayatı yaşamıştım resmen. Hiçbir şekilde odamdan çıkmamıştım. Shellby bir kere odama gelip benle dalga geçmeye çalışacakken komedinin üstündeki suyu yüzüne dökmüştüm. Makyajım bozuldu diye peşimden koşmuştu ben ondan hızlı davranıp banyoya kilitledim kendimi. Bir sürü boş tehdit savurarak gitti. Onun dışında büyükannem bana yemek getirip özür dileyip duruyordu.  Annem gitmeden bir ton şey tembihledi. Shellby ile iyi geçinmem hakkında destanlar yazarak eve döndü. Ve Colin… Sonraki gün geldiğinde banyoya saklanıp suyu açmıştım. Yüzüm geçmeye başlamıştı ama hala kızarıklık vardı. Makyajla kapatmaya çalıştığımda iyileşme süresini yavaşlattığım için krem yardımı almıştım. Colin beni yaklaşık üç saat odamda bekledi. Benim çıkmayacağımı anlayınca gitti. 

              Okul sabahı okula gitmek için yatağımdan uyuşuk hareketlerle kalktım. Aynaya baktım hemen. Evet, yüzüm tamamen geçmişti. Odamın perdelerini açıp içeriye güneşin girmesini sağladım. Evet, ben odamda kaldığım süre içinde perdeleri hiç açmamıştım. Colin’in beni görme riskini göze alamazdım. Üzerime siyah dar bir kot pantolon ve gri salaş bir bluz giydim. Rahat spor ayakkabılarımı da giydikten sonra hafif makyaj yaptım. Daha sonra odamdan çıktım. Tam o sırada Shellby de odasından çıkıyordu.

           “Tanrım bu hep olacak mı?” diyerek inledim.

           “Ne var?” dedi Shellby.

            “Umarım her sabah ilk gördüğüm yüz sen olmazsın.” Diyerek aşağıya indim. Büyükannem her zaman ki gibi erken kalkıp kahvaltı hazırlamıştı. Hep beraber kahvaltı yaparken “İddaayı kazandığımı biliyorsun dimi Lena?” diye hatırlatma yaptı Shellby. Lanet iddaa. “Evet, ama adam beni öpmüştü teknik olarak kazanmadın.” Dedim bende kendimi savunarak. Shellby’nin kazanması tam bir felaket. Onun dediğini yapmak daha büyük bir felaket. Büyükannemi unutmuştum.

         “Tanrı aşkına ne iddası bu? Seni kim öptü Lena?” dedi. Harika bir pot kırmıştım. Shellby bana sırıtıyordu. “Biz kalkalım büyükanne okula geç kalmayalım hem Shellby de yeni okulunu görsün.” Dedim kalkarak. Shellby’i benimle aynı okula kayıt ettirmeleri yetmemiş gibi birde aynı sınıfa ayarlamışlardı. Biz okula gittiğimizde Shellby Okulu inceliyordu. “Fena değil.” Diyerek önden yürümeye başladı. Sanki nereye gideceğini biliyormuş gibi. Tabi herkes Shellby’e bakıyordu. Giydiği mini sort ve göbeğinin bir kısmını dışarda bırakacak bir bluz ve makyajıyla keşke bunları plajda giysen diyecekken kendimi tuttum. Biz okula doğru ilerlerken pembe spor araba tam Shellby’nin önünden kornaya basarak geçti. Bu Jessy’di. Shellby güneş gözlüklerini indirerek Jessy’nin arkasından baktı.

            “Kim bu sürtük?” dedi.

             “Onunla yakında tanışırdın.” Dedim. Bu oldukça hoş bir durumdu. Her okulun bir tane baş sürtüğü olurdu. Jessy ve Shellby’i kavga ederken gözümde canlandırdım. Bu hayatımda izlediğim en güzel kavga olurdu. Biz sınıfa doğru giderken gözlerim Colin’i aradı ama göremediğim. Ortak dersimize de girmedi. Telefondan mesaj atıp atmayı düşündüm. Ama sonuç olarak ne diye mesaj atacaktım. Diyecek bir şey bulamayınca vazgeçtim. Ben yemek molasında Shellby ile yemek yiyordum. O sırrada Nancy ve adını bilmediğim gözlük bir kız bize doğru geldi. Nancy ile selamlaştık. Biraz muahbbet ettik. Adının Carry olduğunu öğrendiğim kız bizim muhabbetimize çok az katıldı. Shellby sıkıldığını belirterek oflayıp pufluyor erkeklerle bakışıyordu. Bir ara kulağıma arağıma yaklaşıp “Arkadaşlarında swnin gibi ezik Lena” dedi. Tabi ki onu dikkate almadım. Aklım Colin’e kayıyordu. Tanrım onu bu kadar sık düşünmemeliyim. Kafeterya kapısından Jessy ve onun  gibi olan üç yalakası kıvırta kıvırta içeri girdi. Shellby de onu farkedince gülümsedi. Ona biraz Jessy’den bahsedip annesinin müdür yardımcısı olduğunu söyledim. Tabi bu bilgiler Shellby’i teyit geçiyor çünkü biliyorum ki Jessy’den daha psikopat.

O, benim!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin