Bölüm 4: "Verilen Söz Tutulur"
Neredeydim, buraya nasıl gelmiştim hiçbir fikrim yoktu. Yerde bir cenin gibi kıvrılmış yatıyordum, her yerim tutulmuştu. Kendimi zorlayarak doğruldum. Karanlık ve boş, mahzene benzeyen bir yerdeydim. Pas ve rutubet kokusu her yeri sarmıştı. Yan duvardaki küçük pencere görmeme yetecek kadar ışık veriyordu. Olduğum yer ne kadar büyük, kapı var mı hiçbir fikrim yoktu.
Korkmalıydım değil mi? Korkup bağırmalıydım. Ama vücudum neden burada olduğumu biliyor gibi hareket ediyordu.
Ellerimden destek alıp ayağa kalktım. Tüm kaslarım sızlıyor. Her yerim pislik içindeydi. Kıyafetlerim bilinmeyen bir nedenden ötürü taş gibi sertleşmişti. Bu ilgimi çekti, biraz daha ışık alabilmek için pencereye doğru ilerledim. Tişörtümü inceledim. Koyu bir leke her yeri kaplamıştı.
Kan. Ellerim, tişörtüm, pantolonum... Görebildiğim her yer kurumuş kanla kaplıydı.
Korkmam gerekirdi değil mi? Vücudumu inceleyip yaralarımı aramam...
Hiçbiri gerçekleşmedi.
Zihnim telaşla bir şeyleri çözmeye, bedenimi kontrol etmeye çalışırken bedenim ölümcül derecede soğuktu. Aynı soğukkanlılıkla duvara yaslandım. Bir süre sonra metal bir kapının açıldığını duydum. Aynı anda içerisi ışıkla kaplandı ve sonunda insani bir tepkiyle kollarımı gözlerime siper ettim. Işığa alışınca kapıya bakabilmiştim. Takım elbiseli bir adam karşımdaydı. "Manolya, nasılsın?" diye sordu. Sesi hafif bir esinti gibiydi. Otorite ve güç dolu, sessiz bir fırtına...
Manolya. İçten içe ürpermiştim bana verilen lakabı onun ağzından duyunca. Ama bedenimde tık yoktu.
Cevap vermedim. O da üstünde durmadı zaten. Keyfi yerinde gibiydi. "Şimdiye kadar bize çok yardımcı oldun. Tamam, başta biraz canımı sıktın, aramız bozuktu ama artık her şey yolunda ve önemli olan da bu. Öyle değil mi?" dedi ve cevap bekleyerek yüzümü inceledi. Sonra yaptığı çok komikmiş gibi kendi haline güldü.
"Ah... Unutuyordum az kalsın. Artık eskisi gibi değilsin. Ama özledim seni Manolya. Küfürlerine bile hasret kaldım," dedi ve ciddileşti. "Bunları sana ben yapmadım. Tepkisiz gözüksen de nefretin elle tutulur boyutta. Bunları kendine sen yaptın. Bizi bu kadar zor duruma düşürmemeliydin." Yaklaştı, eli yanağımda gezindi.
"Senin zarar görmeni istemezdim." Sonra geri çekildi ve o iğrenç gülümsemesi geri geldi. "Artık yanımızda olman güzel... Ama ne yazık ki herkes senin kadar anlayışlı olamıyor."
Bir anda kalbim hızla atmaya başladı. Kendi verdiğim tepkiyle şaşkınlığa uğradım. Bedenim o ana kadar hiçbir şeye tepki göstermemişti.
"Görmek istiyordun değil mi? Hep görmek istiyordun. Bunca işkenceye zaten bu yüzden katlandın. Hadi gel benimle," dedi ve yürümeye başladı. Arkasına bakmıyordu bile. Bir nedenden ötürü geleceğimden adı gibi emindi. Ama neden?
Bazı şeyleri kavramıştım. Burada zorla tutuluyordum. Bir şey için buradaydım. O şey yüzünden kendisi için tepki vermeyen bedenim korku içindeydi. Ve belki de ben o şey için işkence görmüştüm. Ama neydi? Kendimden vazgeçmiştim. Bu açıktı. Ama bir şey için dayanıyordum. Hayatta kalmak istiyordum. Hâlâ bir şey için cevap veriyordu bedenim.
Uzun koridorda yürürken yanımdaki adamı inceledim. Kahverengi kısa kesilmiş saçları vardı. Favorilerine doğru beyazlamıştı, kemikli bir yüzü vardı. Gözleri bal rengiydi. Düz bir burnu, açık bir alnı, şakaklarında dağılan incelen kaşları vardı. Tek kusuru alnındaki ince çizikti. Benden uzundu. 1.80 civarıydı boyu. Orta yaşlı olmasına rağmen fitti. Geniş omuzları, atletik bir yapısı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakal Çiçeği
Romance1. SEZON EPSİLON YAYINEVİ ARACILIĞIYLA KİTAP OLMUŞTUR. İKİNCİ SEZONLA DEVAM EDİYOR... Meğer bilmediğim ne çok şey varmış, şimdi anlıyorum. Tanıdığımı sandığım insanlar başkaymış. Hiç sezdirmedikleri yaraları benimkilere bağlanmış. Bu yaraları gizlem...