Bölüm 8: "Afyon"

191K 7.1K 778
                                    

Bölüm 8: "Afyon"

Antalya'nın boğucu havasında, arabadaki klimanın bozulması ve açık camlardan esinti girmemesi tam bir işkenceydi. Üstelik üzerimdeki Sevim'in iş kıyafetiolarak tanımladığı kumaş pantolon ve sonuna kadar iliklenmiş gömlek, yarım saatlik yolculuğu saatlere katlamıştı.

Dayım aracını önümüze kıran adama ulaşabilirmiş gibi başını arabadan dışarı çıkardı. "Düzgün sürsene şu arabayı! Kim verdi o ehliyeti sana!"

Kafamı ellerimin arasına gömdüm. Tüm bunlar şaka gibiydi.

Cumartesi ben geç gelmiştim ama Sevimler benden beş dakika sonra, ben hâlâ bahçe kapısında dururken gelmişti. Mert'in arabasını gören dayım evden çıkıp bahçede ellerini beline koymuş adeta bir zebani gibi dikilmişti. Sanki derdi yetmezmiş gibi ufukta yeni bir tehditle karşılaşmıştı. Bizi eve bırakan Mert'i gözüne kestirmiş, Sevim'in itirazlarını duymazdan gelerek telefon numarasını alıp göndermişti. Efendi bir şekilde arabasına binip gitmeden önce kısa sürede tişörtünün terden ıslandığını fark edip acısını paylaşmıştım.

Yaralarım hareket etmeme engel değildi ama dışarıda dolaşmam için erken olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple tüm pazar gününü yatağımda geçirmiştim. Bir gün boyunca gözetiminde dinlenmem ona yetmiş, bir sonraki gün ise beni sabahın köründe kaldırıp kendisiyle birlikte şirkete gitmemi istemişti. Festival için kullanılacak çiçekleri Demirhan Şirketi sağlayacağı için yapılacak toplantıda planımı şirkettekilere açıklamam gerekiyordu. Bu yüzden yazın ortasında, Sevim'den ödünç aldığım kıyafetlerle bu şekilde oturuyordum. Sinyal verip direksiyonu iş merkezine doğru kırdığında derin bir nefes verdim. Sonunda gelmiştik.

Bundan önce şirkete tek gelişim ben daha çok küçükken gerçekleşmişti. O zamanlar burası bana devasa bir şato gibi gelirdi. Görünüşe göre bu hayal benim için yerini koruyordu. Arabadan indik, dayım anahtarı birine emanet ettikten sonra otomatik kapıdan içeri girdik ve sayısız insanın bakışları eşliğinde asansörlerden birine bindik. En son kata ulaştığında; sonunda, dedim kendi kendime. Bugün sahip olduğum karanlık hisler sebebiyle asansörün içindeki sineğin vızıldamaları beni çileden çıkartmaya yetmişti.

Uzun koridor boyunca dayım kendisine yöneltilen selamlara karşılık verirken, ben bana verilenleri başımı sallayarak karşılıyordum. Sonunda bir cam kapıdan geçtikten sonra dayım ile Sedat Amca'nın odasını ayıran sekreterin oturduğu, beyaz duvarları ve geniş pencereleri olan bölüme gelmiştik. Toplantı odasından uğultular yükseliyordu. İçeri girdikten sonra onu takip edip kapıyı kapattım. Odaya hızla göz gezdirdim. Uzun maun masanın yarısını bile doldurmayan yirmi civarında insanın gözleri bize dönmüştü. Sedat Amca'nın iki sandalye ötesinde Giray oturuyor, önündeki kâğıtları inceliyordu. Dayım birkaç aksilikten dolayı geç kaldığımızı belirttikten sonra bizi muzip bir ifadeyle izleyen Sedat Amca'nın karşısına oturdu ve bana da kendi yanını göstererek toplantıya devam etmelerini rica etti.

İki saat süren toplantı son derece sıkıcıydı. Yapacakları yeni ticari atılımlardan bahsediyorlardı. Dayım, Giray ile birlikte bu şirketin başına geçmemi istiyordu. Fakat binlerce insanın işvereni olmak büyük bir sorumluluktu ve bu konuda yetersizdim. İstekli de değildim. Yine de kaderin cilvesiyle öyle bir kariyere sürüklenirsem, hiç yoktan Giray'la iş ortaklığı adıyla anılacak bir ilişkimiz olurdu.

Yine benimle göz göze gelmemekte ısrarcıydı. Ben de geri kalmamıştım.

Dayım, "Çocukların Doğası Festivali için ne planladın?" diye sorduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Herkes dikkatini bana yöneltmişti.

"Çocukların eğlenmeye odaklanacağı ve güzel bir anı olarak hatırlayacağı bir etkinlik olsun istedim. Birlikte ekolojik baskı yapacağız. Bizim temin ettiğimiz doğal kumaşlı tişörtlerin üzerine istedikleri baskıyı yapacaklar. Gün sonunda giyilebilir hale gelecektir."

Portakal ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin