Bölüm 5: "Gümüş"

236K 8.4K 928
                                    


Multimedia: Zühre


Bölüm 5: "Gümüş"

Telefonumun zil sesi evi inletirken banyodan odama koşmama neden olmuştu. Ekranda annemin bol kalpli adını görmemle yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Çoban Yıldız'ım." 

Annemin sesini duymak, bana adımın anlamıyla hitap etmesi içimde bazı şeylerin kıpırdanmasına neden oldu.

"Anneciğim..." Sesim, içimi kaplayan özlemle boğulmuştu. 

O farkında değildi ama. "Nasılsın?" Gerçekten ne hissettiğimi açıklayan üç farklı cümle aklımda belirdi. Sıkıldım. Bezdim. Eve dönsem daha iyi... İç çektim. "İyiyim, sen ne yapıyorsun? Dükkânı idare edebiliyor musun?"

Annemin aldığı nefesi bıkkınlıkla verdiğini duydum. "Ay Zühre, ne sıkıcısın evladım. Daha dün aynısını sordun. Kötürüm müyüm ben, niye edemeyeyim? Asıl sen kendinden bahset. Ne yapıyorsun?" 

Ne mi yapıyorum? 

Beynim bile bu soru karşısında işlevlerini kaybetmişti.

Hiçbir şey. 

Hiçbir şey yapmamıştım koca bir hafta boyunca. Supernatural, YGS ve LYS maratonu yüzünden tüm yıl boyunca rafa kaldırılmıştı. Şimdi akşamlarım kalan bölümleri izlemekle ve okumam gereken serileri okumakla geçiyordu. Miyop gözlerimin numarası kim bilir ne hale gelmişti bir haftada. Bir yandan da Çocukların Doğası Festivali için hazırlıklar sürüyordu. Görevliler ve diğer katılımcılarla festival alanını ziyaret etmiş, ihtiyacımız olan düzenlemeleri yapmıştık. Dayımdan sonradan öğrendiğime göre kullanacağımız çiçekleri getirmek Demirhan Şirketi'nin sorumluluğundaydı. Annemle o şekilde anlaşmışlardı.

Gündüzleri yeterince sosyalleştiğimi düşünerek kuzenimin akşamki planlarına dâhil olmamıştım. Tabii dizileri İstanbul'da, eve döndükten sonra da izleyebilirdim. Bundan sonra böyle uzun bir tatilim olacak mıydı? Doğaya karışmaya, gerçek anlamda kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı. Onu geçtim odamdan çıkmamama ne denirdi? Sevdiklerinizle geçirdiğiniz her an, sadece yan yana otursanız bile güzel anılar haline gelirdi. Evet, ne kadar her yıl İstanbul'da görüşmüş olsak da sık görmediğim kuzenimin planlarına eşlik etmeliydim. Birkaç hafta bilgisayarın radyasyonuna maruz kalmasam da olurdu.

Biliyordum tüm bunları, ama hayatımı sabote etmek için kurulmuş içimdeki şeytan, kulaklarıma en azından bir hafta yatağımda kıyıya sere serpe uzanmış fok gibi kalmak istediğimi fısıldıyordu.

"Aslında dolu dolu geçen bir haftaydı anneciğim. Bilirsin, festivale hazırlanıyoruz." Cümlemi bitirmeye gerek duymadım. Zaten onu kandırma gibi bir amacım yoktu.

Annemin sesi kulağımda yankılanırken yüzümü buruşturdum. "Hiçbir şey yapmadın değil mi Zühre! Aferin evladım!"

Sesim incelirken isyankâr bir tavırla konuşmaya başladım. "Ya anne, gerçekten çok yorgundum. Ayrıca normal anneler kızlarını gidecekleri yerler için kısıtlarken sen beni teşvik ediyorsun."

"Ah benim saf kızım, normal bir çocuk olsaydın ben sana seve seve kısıtlamalar getirirdim. Ama eğer yine de seni bir şey için teşvik etmemi istiyorsan seni gökyüzünün ne renk olduğunu keşfetmeye davet ediyorum. Zira artık hatırladığını sanmıyorum."

Sıkıntıyla nefesimi verdim. Aniden aklıma gelen fikirle gülümsedim. "Ah, zaten bugün bisiklet sürmeye gideceğim." Antalya'ya gelmeden önce karar vermiştim buna. Bisiklet sürmeyi severdim, yapabildiğim nadir açık alan aktivitelerindendi. Sevim'in dağ bisikletini alıp evin yakınındaki koyu gezebilir, aynı zamanda eşsiz manzaralarla dolu bir sürü fotoğraf çekebilirdim.

Portakal ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin