Bölüm 6: "Mide Bulandıran Öz Güven"

240K 8.2K 1.1K
                                    

Bölüm 6: "Mide Bulandıran Öz Güven"

Karanlık, benim için kara delik demekti çocukluğumda. Korkutucuydu, sonsuzdu. Oynanan oyunlarda hep başrolü üstlenirdi. Saklambaçta bir battaniye gibi sarıp örter, ebenin sinsi gözlerinden uzak tutardı oyuncusunu. Korkunç hikâyeler anlatırken, mükemmel bir dekor halini alır, anlatılanların dinleyenlere etki etmesini sağlardı. Cadı, süper kahraman, mafya, polis... Her karaktere bürünebilirdi insan onun gücüyle. Bu yüzden birçok çocuk karanlıktan hem korkar, hem de sonsuzluğunu gizemli bulup içine karışmak ister.

Küçükken karanlıktan uzak durmuş, annemin de dediği gibi korkak bir çocuk olduğum için gizemini hiç de ilgi çekici bulmamıştım. Hayal gücüm gereksiz bir şekilde genişti. İçinde saklı olan canavarlar sanki kollarını uzatır ve onlara gitmemi beklerlerdi. Bu yüzden saklambaç oynarken hep karanlıktan uzak durmuş, bir şeylerin arkasına saklanmayı tercih etmiştim. Korkunç hikâyeler anlatılırken gururumdan korktuğumu belli etmez, işi şakaya vurup anlatanı bezdirirdim. Hırsız polis tarzı oyunlar gündüz de oynanabilirdi. Yani, her şeyi karanlığa tercih ederdim.

Şu ana kadar.

Bilincim açık mıydı, kapalı mıydı bilmiyordum. Ama sanki bedenimde değildim; bir tüy gibi boşlukta savruluyor, en ürkütücü kâbuslarımın içine doğru süzülüyordum.

Korkunç suratları olan yüzlerce adam bana saldırırken, bir anda bir çukura düşüyor ve kafalarını örten siyah başlıklar giymiş adamlar tarafından kovalanıyordum. Beni köşeye sıkıştırıp başlıklarını gözlerinin önünden çektiklerinde, yüzleri olmayan yaratıklarla karşılaşıyordum. Ben çığlıklar atarken yine sahne değişiyor ve bilinçaltım her seferinde beni daha çok korkutmanın yolunu buluyordu.

Bir an okyanusun dibinde sivri dişli denizkızları tarafından kovalanırken, bir an sonra bir perili köşkte intikamın kararttığı hayaletlerden kaçıyordum. Her sefer bir önceki kadar gerçek, bir öncekinden daha korkutucuydu.

Tek istediğim çocukken kaçtığım karanlıkta kaybolmak ve bir daha da ortaya çıkmamaktı.

Zombiler tarafından etrafım çevrilmişken ve en öndeki kızıl saçlı, üstünde polis kıyafetleri olan zombi elini kalbimi çıkarmak için göğsümü deşmek üzere uzatırken yine bir öncekiler gibi acı verici olan çekilme hissini yaşadım.

Bilinçaltımın beni getirdiği tanıdık yeri incelerken özlemle inledim.

Her şey anılarımdaki kadar canlıydı. Ahşap parke üstünde yürürken çıtırtılar çıkarıyordu. Ilık meltem açık camlardan içeri süzülüyor ve beyaz perdeleri hafifçe dans ettiriyordu. Kıvrılan esinti can alıcı deniz kokusunu ve dalgaların sesini evin içine taşıyor, arka fonda çalan Zeki Müren şarkısına eşlik ediyordu. Toprak renkli koltuklar ve oymalı sehpalar en son gördüğümdeki gibiydi. Bej rengi duvarlarda aile yadigârı resimler asılıydı.

Dedemin evi.

Bisikletten düşmüş, Giray'ı görmüş ve bilincimi kaybetmiştim. Ne ara uyanmış ve dedemin evine gelmiştim?

Diğerlerinden farklı olarak, bu sefer o anda anladım bilinçaltımın oyunlarına kurban gittiğimi. Çünkü biricik dedem vefat ettikten sonra Sedat Amca ve dayım bu evi kapatmış, şimdi duvarları süsleyen aile fotoğraflarını dayımın evine götürmüşlerdi.

Açık teras kapısının diğer tarafından, beyaz perdelerin oynaştığı yerin ardından gelen iki çocuğun birbiriyle yarışarak yükselen kahkahalarını duydum.

"Koklamaya kıyamam, benim güzel Manolya'm..."

Zeki Müren şarkıda nakarata geçince nerede, daha doğrusu hangi zamanda olduğumu anladım.

Portakal ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin