Şimdi Tatlı Vakti . . . )

245 20 13
                                    

Yudumladığımız kahvelerimiz, Pars ve Alaz'ın birbirlerine karşılıktı attıkları o soğuk bakışlarından sonra içimizi ısıtan tek şey. Salonda tüm açıklamaların yapılmış olmasına rağmen bu iki mamutun birbirlerine çokta ılıman yaklaştıkları söylenemezdi...

Ben Pars'ın yanında Alaz ile Berfu da diğer kanepede oturmuş sadece bu ikisinin aralarından geçen trafonun bile halt edeceği elektrikten payımızı almamak için oturduğumuz yere sinmiş bir şekilde Berfu ile gıkımızı çıkartamıyorduk.

Pars belime atığı elini daha da sıkılaştırmıştı ama Alaz'ın da ondan farkı yoktu. Aslına bakarsanız ikisinin de bu sahiplenici tavırları ne yalan söyleyeyim çok hoşuma gitmişti. Berfu'nun buraya gelmesinin nedeni Alaz gibi bir adam olması iyi bir şeydi. Onu çok fazla tanımasam da Berfu'ya olan aşkını, bağlılığını gözlerinden okuyabiliyordum. Sessizliği bozan Berfu olmuştu.

''Beyler, bakışmanız da bittiğine göre benim okula gitmem gerekiyor.'' Kısık sesle çıkan kelimeler Berfu'nun ne olur ne olmaz diye gözlerini daha da büyülterek olduğu yerde daha da fazla küçülmesine neden olmuştu. Bu duruma kıkırdamadan edememiştim. Dudaklarımı bastırarak sesimi çıkarmamaya çalışsam da elimde değildi. Bizim şu halimizi birisi görse kesinlikle 'bunlar normal değil.' derdi.

Kıkırdamamla birlikte Pars'ın bakışları Alaz'a olan bakışlarından hiç bir yoksunluk kaybetmeden doğrudan beni hedefini almıştı. Konuşursam şu an konuşabilirdim yoksa bunlar birbirlerini bakışlarıyla yiyecekmiş gibi duruyordu.

''Ne?'' Bakışlarımı bir an gözlerinden kaçırarak soymuştum. Bende ki cesarette bir yere kadardı sonuçta yanımda bir boru oturmuyordu o Pars'tı.

''Hiç sevmedim ben bunu.'' Pars sözleriyle bir yandan da çenesiyle Alaz'ı işaret ediyordu. Alaz'a baktığımda çene kaslarının daha da kasıldığını sol kaşının üzerinde ki damarın daha da bir belirginleştiğini gördüm. Dişlerinin arasından ''Ben bayıldım sana.'' alayla söylediği bu cümle Pars'ın yerinden fırlar gibi kalkmasına sebep olmuştu. Ellerinde ki damarlar kabarmış, avuçlarını her an avına atlayacakmış gibi duran parmaklarıyla Alaz'ın gırtlağına yapışacakmış gibi kasılıyordu. Baş parmağının arasından geçtiğini gördüğüm en kalın damarı dirseğine doğru tırmanırken atan nabzı çok uzaktan bakıldığında bile belli olacak cinstendi.

Pars'ın ayağa fırlayışıyla birlikte Alaz'da kalkmıştı. ''Ne diyorsun lan sen!?'' Bir kavgayı daha ayıracak gücüm yoktu, Pars'ın ağzından tıslayarak çıkan bu sözleri onun önüne geçmeme neden olmuştu. Ellerimi yine göğsüne koyup ''Ya yeter! Kavga edecekseniz gidin dışarıda birbirinizi yiyin. Pars Allah aşkına kaç saatin kaldı gitmek için, şimdi sırası mı?'' Gözlerimi gözlerinden ayırmadan konuşuyordum. Onu kırmak istemiyordum hele ki şuan tartışmak hiç istemiyordum ama ne yapabilirdim ki, birbirlerini isteseler de istemeseler de benimsemeleri gerekiyor.

''Kahvaltı hazırlayalım Hisar, bırak birbirlerini yesinler.'' Mutfağa gittiğimizde kahvaltılıkları mutfak masasına yerleştirmeye başlamıştım. Berfu bir yandan ekmekleri dilimlerken diğer yandan da dilimlediği ekmekleri kızartmaya çalışıyordu. Çay kaynadıktan sonra demleyip masaya çay bardaklarını ve tabakları koymuştum ve son olarak biizmkileri çağırmamız gerekiyordu.

Mutfağın kapısını açtığımda içeriden sesler geliyordu Pars ve Alaz konuşuyorlardı. Evet konuşuyorlardı bildiğiniz kavgasız, küfürsüz dakikalar geçiriyorlardı. Kapının girişinde ikisinin seslerini duyduğumuzda bu Berfu ile benim birbirimize şaşkın bakışlar atmamıza neden olmuştu.

''Bu kadar erken olacağını bilmiyordum.'' Neyi bilmiyordu ki, Alaz neyden bahsediyordu hiç bilmiyorum. Allah aşkına bunlar daha önceden tanışıyor muydu.

HİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin