Merhaba! Şimdi ben bölümü dün yayınlayacaktım ama bu bölümün silinme olayı yüzünden bugüne yazabildim.
Haydi hep birlikte tablete lanetler okuyalım.
Ya da okumayalım. Genelde lazım oluyor kendisi :D
Herneyse. Bunu bir yarı final gibi düşünün.
Durun hemen sinirlenmeyin! Yani artık haftada bir bölüm yayınlamak zorundayım. Hatta bazen o bile olmayabilir. Sıkı bir şekilde test çömeye başlamam gerekiyorda.Malum Sbs sağolsun -,-
Veee 15 Şubata(!) özel bölüm işte karşınızda ....Leo Valdez
Leo ayakları kumlara battığı için düzgün yürüyemiyordu. Ve bu yüzden hızı yavaşlıyordu.
Olsun. Yavaşlayabilirdi. Hatta zaman dursa çok daha harika olurdu.
Çünkü yanında Kalipso vardı ve şuan tek önemsediği şey buydu.Evet, deniz kenarında yürümek Leo'nun fikriydi.
Aslında bu tür romantik işler pek de Leo'nun tarzı değildi ama Kalipso için kuzey kutbuna gidip penguenlerle birlikte foklara resim çizmesini bile öğretebilirdi.
Kalipso gülerek Leo'nun önünde durdu. Ardından saçındaki bir tür kuşa benzeyen altından minik tokayı Leo'nun eline tutuşturdu.
"Bunu bana babam vermişti. Aslında ondan hala nefret ediyorum ama...sonuç olarak benim babam ve onu elimde olmadan özlüyorum."
Dedi ve gözleri doldu.Leo telaşlandı.
"Hey! Hey ağlama! Bu toka senin için bu kadar değerliyse sende kalsı-"
Kalipso bu sefer Leo'ya beklenmedik bir nefretle baktı.
" Sözler Valdez... Artık senin bu iyilikseverliğinin benim için bir anlamı kalmadı. Ve zamanın dolmak üzere.Tutulmayan her sözün bedeli kandır. Bunu asla unutma!"
Dedi ve tokayı Leo'nun elinden alıp iki adım geri çekildi. Kuş şeklinde tokanın sivri kısmıyla kolunu boydan boya çizdi. Kalipso Leo'nun durdurmasına fırsat bırakmadan her yeri kan gölü yapmıştı bile...
"Bu ne ki ? Sende diğerleri gibisin... Umrunuzda olmayanların ne çektiğini bilmezsiniz. Sözlerini tutamayanlar bedelini kanla öderler Leo Valdez. ASLA UNUTMA!"dedi Kalipso ve ardından kanlı tokayı denize attı.Deniz bir anda kıpkırmızı oldu. Ve son duyduğu şey Kalipso'nun ağlamayla karışık kahkahalarıydı.
Leo uyandığında nefes nefese kalmıştı. Bu rüya onu cidden sarsmıştı. Nefesini düzenledikten sonra 9. Depodaki odasından çıkıp banyoya gitti ve banyo aynasının karşısına geçti.
Yüzüne baktı. Gözleri şişmişti,saçları kabarmıştı. Üzerindeki uzun tişört vücudundaki yaraları saklıyordu.
Ne fark ederdi?
Onu kurtaramamıştı. Kalipso kendisininde onu unuttuğunu düşünüyordu. Bu Leo'ya acı veriyordu. Dayanılmaz bir acı hem de.
"ONU NEDEN KURTARAMADIN HA SENİ İŞE YARAMAZ 7. TEKERLEK!?"
Diye bağırdı yansımasına ve tüm acı ve kendine nefretini tek bir elinde toplayıp alev alan yumruğunu karşısındaki aynaya geçirdi.
Kırık ayna parçaları... Leo'nun çaresiz hıçkırıkları... elinden akan kan...Ve aşk dolu bu gecede birisi kendini suçlarken bir başkaları da uzaklara doğru yol almaya hazırdı.
Percy Jackson
Deniz soğuktu. Evet bunu Percy'de gayet farkındaydı ama Gökkuşağının gecikmesi Percy'nin suçu değildi. Hem Annabeth için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Hani 14 Şubat falan...
"Donuyorum Percy!!"
Dedi Annabeth takırdayan dişlerinin arasından tıslayarak. Percy itiraf etmesede Annabeth'in sinirli halinden deli gibi korkuyordu. O yüzden son bir kez Gökkuşağı'nı çağırmak için ıslığını öttürdü.
Aradan geçen 30 stresli saniye sonrasında ufukta renkli bir deniz atı göründü. Percy bu mutlulukla isterse kırmızı donuyla Kronos'un yanına gidip tango yapmayı bile önerebilirdi.
Ama şuan bunu yapmamak daha iyi olurdu sanırım.
Gökkuşağı yanlarına gelince Annabeth'in şaşkın hali Percy'i güldürdü.
"Eee ne dersin Annabeth? Gökkuşağını özledin mi?"
Annabeth gülerek Percy'e sarıldı.
"Harikasın Yosun Kafa! Yanlız gerçekten donuyorum."
Dedi ve gene titremeye başladı. Percy hemen Annabeth'i Gökkuşağının sırtına bindirdi. Ardından kendiside Annabeth'in arkasından binerek üşümemesi için Annabeth'i kollarıyla sardı.
Başını sarı saçlarına gömerek
"Eee Bilge Kız, nereye gitmek istersin?"
Annabeth biraz düşündükten sonra
"Paris nasıl olur?"
Dedi işi şakaya vurarak. Ama sanırım Percy şaka olayını pek takmamıştı.
"Duydun Gökkuşağı! "
Dedi ve son sürat hızla denizde ilerlemeye başladılar.
"Percy ben şaka yapmıştım!"
Diye bağırdı dalgalardan sesini duyurmak için.
"Seni duyamıyorum! "Beni öpsene" mi dedin? Hmm... Memnuniyetle!"
Ve Annabeth'in itiraz etmesine izin vermeden onu dudaklarından öptü.
Ardından Parise doğru yol almaya devam ettiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nothing Left To Say
FanfictionKimberley 16 yaşında normal hayatı olan bir genç kızdı. Bazı olağandışı durumları saymazsak tabi... Bir gün bir çocuk ona Melez Kampına gideceklerini söylediğinde tek istediği sorularının yanıtlarını alabilmekti. Ama acaba yanıtlar merak ettiği kada...