Faithless Moments In The Desperation

464 38 29
                                    

Merhaba Melez okurlarım!

Sabah 6.30'da kalkacağım halde yurtta o çok değerli internet paketçiğimi bölüm atmak için feda ederek size ve hikayeme ne kadar değer verdiğimi de şöyle bir belirteyim dedim :D

Şaka bir yana finale az kaldı gençlik...

Hatta baya bir az kaldı ama hihihih

Sizden çok ben heyecanlıyım final için :D

Neyse...

Bol bol yorum kirliliği yapın ve eğer cevap vermiyorsam bilin ki internetim bitmiştir...

Sizi seviyorum ve iyi okumalar diliyorum ^_^

(Ha bir de Hermes'e bizim yurda bir wifi bağlatmasını rica ediyorum...)

"SADECE O KIZI ALIN!" Gürlemeye benzeyen bir sesle yerimden sıçradım. Ani irkilmemden rahatsız olan Leo'da kolunu belimden çekip yarı uyanık haliyle bir şeyler mırıldandı. Ve tekrar uyumak için arkasını döndü. Percy ve Annabeth ise gözlerini kırpıştırarak sesin geldiği yöne bakıyorlardı. Baktıkları yeri gözlerimle takip ettim.

"SEN!" Prenses bozuntusu kapının önünde durmuş bana bakıyordu. Ama kesinlikle ilk gördüğüm gibi değildi. Saçları o zamanki kadar parlak değildi. Gözlerinin altında morluk vardı. Teni solmuştu. Yeşil elbisesinin üstünden sağ omzunda başlayıp beline doğru gelen bir bandaj vardı. Kısaca üzerinden tır geçmiş gibiydi.Gene de hala bakışları buram buram alaycılık kokuyordu. Ve bu da beni daha çok sinirlendirdi. Ve üzerine atlamak için bir hamle yaptım.

"Yakalayın!" İki kolumdan da çekildiğimi hissettim. Annabeth hançerini çıkarıp trollere saldırmak için ayağa kalktı. Tam o sırada prenses bozuntusu öne fırladı. Oldukça öfkeli görünüyordu. Gene de karşısında Annabeth olduğu için pek şansı yoktu. Ama dikkatli baktığımda amacının zaten savaşmak olmadığını gördüm. Daha Annabeth ne olduğunu anlayamadan prenses bozuntusunun ellerinden beyaz bir sis yükseldi. Ve Annabeth'i sarıp onun baygın bir halde yere düşmesini sağladı. Percy bu olayı görüp sinirle dalgakıranını çıkardı ve Prenses bozuntusunun koluna sapladı. Prenses bozuntusu acıyla haykırdı.

"SEN NE CÜRRETLE BENİ YARALAMAYA KALKARSIN ?" Ellerinden ve ağzından yayılan tüm sisler odayı doldururken Percy , Will ,Nico ve Leo aynı Annabeth gibi bayıldılar.

Kollarım ve ayaklarımla her yere tekmeler atmaya çalışıyordum. Vücudum kollarımı tutan iki büyük trolden kurtulmak için çırpınıyordu. Prenses bozuntusu sağ elini şıklatıp odadaki tüm sisin yok olmasını sağladı. Bütün arkadaşlarım yerde baygın bir şekilde yatıyordu ve bunlar iki dakikadan az bir sürede gerçekleşmişti. Çaresizlik bedenimi sarmaya başlıyordu. Prenses bozuntusu bu halimi fark etmiş olmalı ki yüzünde şeytani bir sırıtış belirdi.

"Küçük,zavallı,çaresiz Kimberley arkadaşlarını kurtaramadı mı? Leo'nun sende ne bulduğunu anlamış değilim. Güzel bile değilsin ki? Bir kadının çekiciliğinin ç'sini bile barındırmayan bir ruhun ve vücudun var. Ayrıca gördüğüm kadarıyla savaşmaktan da acizsin. Ne oldu kızdın mı yoksa?" Öfke kat sayım artarken beynim zonklamaya ve gene görüş alanım altın sarısına boyanmaya başladı. Güç bedenime tekrardan yerleşirken çaresizliğim yavaşça bedenimden ayrıldı.

"Bugün değil Kimberley Hall." Prenses bozuntusunun elinden çıkan yakıcı sis tüm bedenimi sıktığında bayılmadan önce hatırladığım tek şey prenses bozuntusunun gözlerindeki panikti.

Leo Valdez

"Kim?" Leo boşluğa doğru haykırdığında çaresizlikten kıvranıyordu. Bu karanlık odanın ortasında elleri ve kolları bağlanarak çarmıha gerilmiş bir halde uzun süredir bekliyordu. Son hatırladığı Kimberley'nin ona sarılışıydı. Sonra uyuya kalmıştı. Ve ne olduğunu anlayamadan buradaydı işte.

Nothing Left To SayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin