Veridis Quo

532 31 51
                                    

TA DAA!!
Sınav haftası bitti ve hemen eve gidip bir bölüm yazdım. İşte bu "aşırı seksi" bölüm karşınızda ;)
Evet şey...smut konusunda bir sorunum yoktur tabi de... Eh şey neyse bence bölüm içeriğiyle ilgili epey bir ipucu verdim sanırım. Yani tam da smut değil...
Multimedia da benim biraz üzerinde oynamamla elde ettiğim bir şey... Yani bölümü okuyunca hangi sahneyi anlattığını anlarsınız...
Emaan neyse okuyun siz
Umarım beğenirsiniz.
İyi okumalar...
^_^


KİMBERLEY HALL
Bedenim acıyordu. Kaburgalarım karıncalanıyordu. Beynim bir tabak patates püresi gibi yapışkan ve donuktu. Bunu nasıl hissettiğimi gerçekten bilmiyordum sadece vücudumdaki her bir organın acı çekişlerini hissetmek güzel bir deneyim değildi.
Gözkapaklarımı kaldırmak için uğraştım. Ve göz bebeklerim ışığa alışmakta güçlük çekti. Ki ben de. Uzun süre boyunca güneşi göremeyeceğimi sanıyordum.
Zavallı...
Sesle irkildim. Uyuşan boynumu yattığım zeminden birazcık da olsa kaldırmayı denedim. Çift görüyordum sanırım. Yani en azından daha önce hiç iki kafalı bir insan görmediğimden...
Hiçbir şey bilmiyor...
İki kafalı beden bana doğru yaklaşmaya başladı. Mantığım kaç diye bağırırken bedenim bu emire karşı acıyla sızlandı. Ama pes edemezdim. Bu durumda asla kendimden beklemediğim bir çeviklikle ayağa kalktım. Kalkmamla birlikte gözüm karardı ve dengem bozuldu. Tutunmak için bir destek aradım. Ben daha bir yere tutunamadan bir tür rüzgâr bedenimi sardı ve ayaklarımı yerden kesti. İki kafalı adam iyice dibime geldiğinde bedenim gerildi. O zaman fark ettim ki adamın gerçekten iki kafası vardı.
"Cidden mi? Efendinin ruhu bu kızın içinde mi yatıyor ? Ünlü Kimberley Hall bu beceriksiz melez mi?"
Biliyor musunuz? Bu muameleden bıktım usandım.
Ellerimi öne doğru uzattım. Rüzgar bana karşı direnmeye çalıştı ama en sonunda vazgeçip beni yere indirdi. Ayaklarım yerle buluştuğu anda kendimi daha güvende hissetmeye başladım. Önümde duran adam bana şaşkınlıkla baktı. Görüşüm altın sarısına boyanmaya başladığında vücudumu o tanıdık gücün sardığını hissettim. Sol elimi zindanın köşesinde duran kılıca doğru kaldırdım. Kılıç kolayca elime doğru havalandı. Havada duran kılıcı adama doğru döndürdüm. Ve boğazına doğru bastırdım. Durmayabilirdim ama buradan kaçabilmek için her türlü fırsatı değerlendirmeliydim.
" Kim olduğunu söyle ya da kafanla vedalaş." İki kafalı adam söylediklerim karşısında bana baktı ve gözlerini kıstı. Ama bu sinirli bir bakış değildi. Daha çok beni anlamaya çalışıyor gibiydi.
" Beni tanımıyorsun?" Bunu soru sorar gibi söylediğinde ona kaşımı kaldırarak baktım. "Ne yani tanımalı mıyım?"
"Bu ne cürret?" Adam bir kez daha bağırdığında az önce konuşanın aynı kafa olmadığını fark ettim.
" Ben Janus'um seni değersiz melez. Siz melezlerin saçma egolarından önceydim ben. Ve sonrasıyımda. Siz ölümlüler... zavallı-"
Kılıç konuşan kafanın çenesinde ufak bir çizik açtı ve yere altın sarısı bir ikor damladı. Janus damlayan kanın boş odada yarattığı sesle irkildi ve gözleri kocaman açıldı.
" Sakın bana..." Sözünün devamını getirmeden kafalardan birisi yere baktı.
Ayaklarımın altındaki yerin sarsıldığını hissettim.
"SEÇİMİNİ YAP DEĞERSİZ MELEZ!" İki kafada benle konuşmaya başladığında tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Kafam karışıyordu. Hem de ortada hiçbir sebep yokken. Beynim paniklemeye başlamıştı. Terlediğimi hissettim. Kendimi ehliyet sınavında gibi hissediyordum.
" TÜM ARKADAŞLARINI SERBEST BIRAKIRIZ. ACI ÇEKMELERİNİ ÖNLERSİN"
Bunu dediği anda odanın duvarlarında bazı görüntüler oynamaya başladı. Bu görüntüleri anlamam birkaç saniye sürmüştü. Ve aynı anda dehşetle çığlık atmak istedim.
Percy , Annabeth, Leo , Nico ve Will...
Acı çektikleri görüntüler gerçeğin tüm çıplaklığıyla karşımdaydı. Ellerim titremeye ve bedenim sarsılmaya başladı. Bu kadarı fazlaydı. Bana zarar vermelerine izin verebilirdim ama onlar...
Canavar olan bendim. Onlar değil.
"Ya da... Sen pes edene kadar bu görüntüler devam eder... Ve en sonunda ortada bir tek sen ve o kalırsın. Unutma Kimberley Hall. Sen sadece bir aracıydın. Hazineyi saklayan basit bir sandıktın sen. Görevini yerine getirdin. Artık vazgeçme zamanın gelmedi mi?"
Janus tüm heybetiyle bana doğru yürüdü. Görüntüler beynimde dönüyor ve vücudum titriyordu. Güçlü halimden eser kalmamıştı. Janus'un yüzüne doğru kararlı bir şekilde baktım. Acı ne kadar beynimi bloke etsede kararlılığım asla değişmeyecekti.
"Kabul ediyorum." Sesim titrememişti. Janus keyifle gülümsedi.
"Doğru yolu bulacağını biliyordum akıllı kız. Şimdi son bir kez veda etmek istiyorsan?" Gözlerim beklentiyle açıldı. Sesim hiç olmadığı kadar kısıktı.
" Lütfen..."
Sesim karanlığın içinde kaybolurken bedenimin sürüklendiğini hissettim.
LEO VALDEZ
Leo gözlerini açtığında şaşkınlıkla etrafına bakındı. Uyanmayı beklediği yer kesinlikle burası değildi. En son öldüğünü düşünüyordu. Bolca soğuk su ve acı hatırlıyordu. Görüntüler beynine hücum ederken bedeni ürperdi. Bazı şeyler hatırlanmasa da olurdu. Peki ama, burası da neresiydi?
Bir önceki kaldığı zindan değildi. Burada bir tür ranza vardı ve dört duvar da kapalıydı. Demirlik yoktu.
Düşünceleri ranzadaki yorganın kıpraşmasıyla kesildi. Leo tedirginlikle ranzaya doğru ilerledi. Ve yorganı açtı.
Kimberley Hall
Yorgan açıldığında gözlerim açılmak istemedi. Bedenim o kadar yorgundu ki... Ama gene de alnıma dokunan o eli tanıdım. Ve içime sığmayan bir sevinçle gözlerimi açtım
"LEO!" Ani bir sevinç çığlığının ardından ona sarıldım. Yüzümü yıpranmış gömleğine doğru gömdüm. Tanıdık mekanik kokusu değişmemişti. Vücudum kocaman bir özlem ateşiyle kaplandı. Kalbim son hızla atmaya başladı. Ve midem mi?
Filler tepişiyordu.
Leo yüzümü ellerinin arasına alıp bana sevinçle baktı.
"Seni bulacağımı biliyordum." Ve ardından ciddi bir ifadeyle ekledi. "Bir daha ortalıktan kaybolmak yok." Kalbimin ortasına bir hançer saplanıyor gibi hissettim. Yüzüm istemsizce buruştu.
"Kötü bir şey mi söyledim yoksa?" Leo ürkekçe bunu söylediğinde zoraki de olsa gülümsemeye çalıştım. Ama Leo inanmışa benzemiyordu. İnanmasını da beklemiyordum. Ondan bir şey saklayamazdım artık. Gerçeği duymayı hak ediyordu.
Leo hızlıca ayağa kalktı.
"Onlar! Sana bir şey mi yaptı?" Leo sinirle bunu söylediğinde ayağa kalktım ve elini tutmak için hamle yaptım. Ama Leo beni duymuyor gibiydi.
"Bak Kimberley hayatımda sadece 2 kişiye aşık oldum. Biri bana tecavüz etmeye kalktı ki bir erkek açısından oldukça tuhaf ve utanç verici bir durum. Anlıyorum dünya feminist devri ama bunun da bir sınırı olmalı değil mi canım? Her neyse... İkincisi de sensin ve seni de sapıkça fantazileri olan birkaç mitolojik canavara kaptıramam tamam mı güzelim?"
Ben gülmek ve ağlamak arasında gidip gelirken ağzımdan her şeyi başlatan o hıçkırık çıktı.
Leo telaşlanıp hemen yanıma geldiğinde daha fazla dayanamadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
"Seni bırakamam. Beni anlıyor musun? Seni bırakamam Leo. Sen bana umut verdin. Bu benim için ne kadar önemli biliyor musun? Bana mutlu olabileceğimi de gösterdin. Ve şimdi biliyorum. Gidersem yıkılırsın. Benim yaşadıklarımı senin yaşamanı istemiyorum. Ama zorundayım. Yaşamayı hak ediyorsun. Percy ve Annabeth'de hak ediyor. Ve Nico'da. Will'de. Sana sadece veda etmeye gelmiştim ama her zamanki halinle durumumu öylesine zorlaştırıyorsun ki..."
LEO VALDEZ
Kimberley'nin ağlaması durduğunda Leo ona şaşkınca baktı. Anlayamıyordu.
Kimberley Leo'nun şaşkın suratına bakıp tebessüm etti.
"Her şeyi anlatacağım."
"Bencede." Leo imalı bir şekilde bunu söylediğinde Kimberley güldü.
"Ama önce..." Leo daha ne olduğunu anlayamadan dudaklarının üstünde bir şey hissetti. Leo şaşkınlıktan kısa devre yapmış gibi hiç tepki veremezken Kimberley sanki aylardır içinde biriktirdiği bir şeyi dışarı aktarır gibiydi. Kimberley'nin dudakları Leo'nunkilerin üstünde büyük bir açlık ile ilerlerken Leo'nun içinde bir yerlerde bir şeyler alev aldı. Ve o bile ne olduğunu anlayamadan Kimberley'nin belinden tuttuğu gibi onu kaldırdı ve duvara yasladı. Kimberley durdu. Leo'dan böyle bir şey beklemiyordu. İkisininde nefesleri birbirine karışırken Leo Kimberley'nin lacivert gözlerine baktı.
"Her ne olursa seni seviyorum." Kimberley parmağına Leo'nun yüzüne düşen buklelerinden birini doladı. Ve Leo'nun koyu kahverengi gözlerine baktı.
"Öleceğim Leo."
KİMBERLEY HALL
Biliyorum,bu pat diye söylenmemesi gereken bir şeydi ama bilmek zorundaydı.
Leo bana önce gözlerini yuvalarından fırlayacakmışçasına açarak sonrada gülerek(ki bu beklediğim bir şey değildi.) karşılık verdi.
"Öyle bir şeye izin vermeyeceğim." Gözlerimi devirdim. "Benimde hevesle atladığım bir seçenek değil bu Leo ama yapılabilecek bir şey yok. Hiç mi klişe kahramanlık filmleri izlemedin? Kahraman günü kurtarır? Arkadaşları hayatta kalır? Dünya eski haline döner?"
Leo alnını alnıma yasladı.
"Kahraman arkadaşlarıyla günü kurtarır? Yenilmezler? Harry Potter? PowerPup Girls?"
"Ha?" Leo kızararak bana baktı. "Sanırım sondaki pek uymadı. Festus tabi... İzlemeyi çok sever. Cartoon Network. Hah yoksa ben... Peh, tabiki de hayır. " Gülmeye başladığımda Leo kaşlarını çatarak bana baktı. Bende bunun üzerine bacaklarımı beline daha çok doladım. Kollarındaki kaslar beni taşıdığı için kasılmıştı ve pazuları çıkmıştı. Yırtık tişörtünden tenini görebiliyordum. Bir arzu dalgası daha bedenimden geçti.
"Sanırım bu gece bazı şeylere karar vermek istiyorum Leo." Leo bana soru sorar bir biçimde kaşını kaldırınca yutkundum. "Sana seni ne kadar sevdiğimi gösterebilmem için bana izin ver." Leo tek eliyle beni kucağından tutup diğer eliyle yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına attı. " İzin verilmiştir bayan." Bunu demesiyle beni öpmeye başladı. Bende kendimi ona bıraktım...
Sadece dolunayın aydınlattığı odada onun parlayan kahverengi gözleri bana aşkla bakıyordu ve bu yeterdi. Onun gömleğini çıkarırken ya da o benim sütyenimi zindanın zeminine fırlatırken hiçbir şeyi umursamadım. Sadece ona daha yakın olabilmek istiyordum.
Ve "o an" geldiğinde Leo tam gözlerimin içine baktı. "Seni seviyorum Kimberley Hall."
"Bende Leo Valdez."
Bedenlerimiz birleşirken ruhumun Afroditin kutsamasıyla dolduğunu fark ettim. Heyecan,adrenalin ve aşk... Her biri hücrelerimi bir konfeti gibi patlatırken ben sadece haykırışlarımın zindanın duvarlarında yankılanmasını dinledim.
Hoş bir melodi mırıldanıyordum.
Bulutların üstünde uçabilecek kadar hafif hissediyordum kendimi...
Leo'nun inip kalkan göğsüne başımı koymuş onun kalp atışlarını dinlerken o da saçlarımla oynuyordu.
"Seni asla bırakmayacağım bunu biliyorsun değil mi?" Leo ciddi bir biçimde bunu söylediğinde çıplak göğsüne düşen bir damla göz yaşımı fark etmemesini umdum.
"Biliyorum."
Biliyordum. Ama korkuyordum.
Kim ölümden korkmazdı ki?

Nothing Left To SayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin