Jimin her gün olduğu gibi okuldan çıkmıştı, Taehyung ve Jungkook ile eve yürüyordu. Taehyung ve Jungkook, Jimin'in arkasında birbirlerine sataşarak ilerliyorlardı. Gülüyor ve bağırıyorlardı. Jimin ise önden sessizce yürüyordu. Aklında Cumartesi gecesi olanlar vardı. Hastalanan Min Yoongi'yi geç saate kadar izlediği için yorgunluktan uyuya kalmıştı ve ertesi sabah uyandığında yatağının boş olduğunu görmüştü.
Aynı okulda olmadıkları için nerede olduğunu ve ne yaptığınıda bilmiyordu doğal olarak. Jimin biraz endişeliydi. Acaba daha sonra fenalaşmış mıydı? Yine ateşi çıkmış mıydı? Bilmiyordu. Annesine de soramıyordu çünkü bu biraz tuhaf kaçardı. Karşı evde oturmalarına rağmen Min Yoongi'yi gerçekten görmemişti.
"Ah! Kafam!" Taehyung inlediğinde Jimin düşüncelerinden sıyrılıp arkasını döndüğünde kafasını tutup ovalayan Taehyung'u ve onun bu haline sırıtan JungKook'u gördü.
"Acıttın Jungkook. Vurmak yok demiştim." dediğinde Jungkook surat astı. "Ama öyle eğlenceli olmazdı. Hem sen kalın kafalısın. Bir şey olmaz."
Jimin gözlerini devirerek önüne döndü. Jungkook'u seviyordu, doğduklarından beri beraberlerdi ama, Jungkook'un bu tavırları sinirine dokunuyordu. Jungkook biraz bencil bir çocuktu. Kimsenin ne hissedeceğini umursamadan ağzına geleni söylerdi. Kırıp döktüğünü bilmeden devam ederdi. Jimin'e şişko dediğinden beri Jimin ona soğuk davranıyordu ama Jungkook'un bunu pek anladığı söylenemezdi. Bu yüzden Jimin her zaman, en çok Taehyung'u sevmişti.
"Jimin-ah?" Taehyung seslediğinde ona doğru döndü.
"Efendim?"
"Sessizsin. Neden?"
Jimin omuz silkti. "Yorgunum sadece." dedi. Jungkook kollarını göğsünde birleştirdi. "Cumartesi gününden beri bir tuhafsın. Telefonuda yüzümüze kapattın zaten."
"Annem çağırmıştı, gitmem gerekiyordu."
"Min Yoongi ile akşam yemeği nasıldı?" diye sordu Jungkook. Taehyung sessizce onları izliyordu. Aralarında bir gerginlik olduğunun farkındaydı.
"Harikaydı. Yoongi hyung iyi biri." dediğinde Jungkook büyük bir kahkaha attı.
"Ne zamandan beri bir deliyle anlaşır oldun Jimin?"
"Jungkook." Taehyung uyarırcasına konuştu ama Jungkook dinlemedi. Her zaman ki gibi.
"O deli değil."
"Evet, öyle. O hasta delinin teki."
"Nerden biliyorsun?! Onunla hiç konuştun mu ki?!" Jimin sinirle bağırdığında Taehyung Jungkook ve Jimin'in arasına girdi.
"Hadi bunu ona soralım!" dedi ve Jimin'in arkasında bir yere baktı. Jimin arkasına döndüğünde onları dinleyen bir Min Yoongi gördü. Kalbi hızla çarparken sadece olduğu yerde durdu.
"Hey, Min! Lütfen deli olduğunu Jimin'e söyler misin? Bana inanmıyorda!"
Jimin sinirle Jungkook'u ittirdi. "Kes sesini Jungkook!"
"Ne oldu? Gerçekler acıttı mı? Üzgün değilim Jimin. Bir deliyle arkadaşlık kuruyorsun." İğneleyici sözlerine devam ederken Taehyung onu sertçe çekti ve "Yeter, Jungkook." dedi.
Min Yoongi göğsünde duran ve kollarıyla sardığı kitaplarına biraz daha sarıldı ve başını eğip evinin bahçesine girdi. Gözleri yanıyordu ve sebebini bilmiyordu. Çünkü daha öncede böyle laflar duymuştu, neden şimdi takıyordu? Jimin'in hiç bir şey yapmıyor oluşu muydu canını yakan?
Böyle olmayı o seçmemişti. Güçsüz olmayı, soluk tenli olmayı o istememişti. Oda diğerleri gibi normal olmak istiyordu. Fakat gördüğü muameleden sonra onlar gibi olmadığı için şanslı hissetti. Ve biliyordu ki Jimin de onlar gibiydi.
Arka bahçelerinde duran büyük salıncağa oturdu ve yavaşça sallanmaya başladı. Yanaklarını ıslatan göz yaşlarını hissedebiliyordu. Gerçekten neye ağladığını bilmiyordu, sadece ağlıyordu işte.
"Hyung!" Arka taraftan gelen sesi duyduğunda hızla gözlerini silmeye çalıştı. Birde onu ağlarken görmemeliydi. Daha fazla alay konusu olmak istemiyordu.
"Git buradan Jimin." dedi. Jimin onu dinlemedi ve salıncağın önüne doğru geldi.
"Hyung, Jungkook adına özür dilerim. Öyle demek istemedi."
Yoongi histerik bir kahkaha bıraktı ortaya. "Öyle demek istemedi öyle mi?" dedi sakince. "Tam olarak öyle demek istedi! Dedi de zaten!"
Yoongi bağırınca Jimin bir iki adım geriledi. "Özür dilerim, hyung. Gerçekten. Ben onlar gibi düşünmüyorum. Sen harika birisin."
Yoongi arkasını döndü ve yumruklarını sıktı. "Git buradan, Jimin. Seni istemiyorum."
"Ama hyung, yemin ederim öyle düşünmüyorum!"
"Ne düşündüğün umrumda değil, Jimin! Anlıyor musun?" diye bağırdı ve Jimin'e döndü. Bakışları birleştiğinde Jimin titredi. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ama Yoongi'ye baktığında içinde olan hareketlenmeye engel olamıyordu.
"Ne sen, ne de o beyin yoksunu arkadaşların. Umrumda değilsiniz, anladın mı Park Jimin? Sende onlar gibisin. Defol şimdi!"
Jimin ona bağırmak, "ben onlar gibi değilim!" demek istiyordu defalarca. Ama yapamadı. Dolan gözleriyle karşısında ki çocuğa baktı. Kalbi kırılmıştı ama biliyordu ki Min Yoongi'nin kalbi paramparçaydı.
Park Jimin kafasını eğdi ve arkasını döndü. Min ailesinin bahçesinden koşarak çıkarken arkasında gözleri yaşlı Min Yoongi'yi bırakmıştı.
Jungkook'u sevin diyebilir miyim bilmiyorum oppamı bad boy yapacağım galiba:c
ama vmin çok sevin onlar asla ayrılmayacak bu hikayede💜
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
HIOĞHIOĞHIOĞ OPPA WBWHWHWJAJSKQKSKD
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.