13. Bölüm ; Güvercinim...

14.4K 795 45
                                    

Gözlerini araladı ve içeriye gün ışığı girmese bile yüzüne yerleşen günle yan tarafına döndü. Etrafa sinmiş huzuru koklamadan hemen önce kendisini izleyen bir çift zümrüt yeşili göze bakıp gülümsemişti. "Günaydın," diyerek adama daha çok sokuldu, sanki daha fazlası mümkünmüş gibi. Elinde değildi. Her an ona yakın olmak ve gerçek olduğunu hissetmek istiyordu. Tam da her şeyden ümit kesmişken çıkagelmişti sevdiği. Çölde görülen bir serap gibi hissediyordu hala. Sanki dokunduğu, ona ulaştığı zaman yok olacakmış gibi...

Nicolas ise tam da aynı hisleri paylaşıyordu Leslie'yle. O da "Günaydın," diye cevap vererek hiç vakit kaybetmeden dudaklarını bulmuştu. Genç kız coşkuyla ona cevap verdikten sonra geri çekilip ince elini adamın yüzüne yerleştirdi. Bunu yapmayı çok seviyordu.

Genç adam gülümseyip yanağının üzerindeki eli tuttu. "Seni seviyorum..."

İtiraf Niolas'dan gelmişti. Yıllarca söylese bıkmazdı. Her gün besin niyetine bir miktar alınması gereken iki kelimeydi genç adama göre. Hayran hayran yüzüne bakan kızın şaşkın hallerine gülüp yine söyledi. "Seni seviyorum sevgilim."

Leslie nihayet girdiği tırans halinden çıkabildiğinde eşlik etti bu tebessüme. "Ben de seni seviyorum. Biz hiç ayrı kalmayalım olur mu? Nefes almamı engelliyor senden uzak kalmak."

Adam başını iki yana salladı ve, "Bunun için mükemmel bir planım var. Önce kahvaltımızı edelim ardından seni birine götürmek istiyorum," diyerek masanın üzerindeki kahvaltı tepsisini gösterdi. Leslie hazırlanmış kahvaltıya şaşkın şaşkın bakıp adama döndü. "Nereye gideceğiz?" 

Nicolas cevap vermek yerine sadece tebessüm etti. Leslie'ye hazırladığı muhteşem süpriz kesinlikle beklemeye değecekti. Leslie ise içindebaşlayan savaşla ortada kalakalmıştı. Ya Leydi Sarah'a gidiyorlarsa? Ona verdiği sözü tutmadığı için yüzüne nasıl bakacağını tahmin ediyordu. Endişe dolu geçen kahvaltının ardından sabırsızlıkla Nicolas'a döndü.

"Tamam yemeğimiz bitti. Nereye gidiyoruz?"

Ne kadar sorsa da söylememişti genç adam. Oraya gidince göreceğini söylemiş başka ipucu vermemişti. Tahminler yürütmeye çalışsa da aklına asla 'kilise'ye gidiyor oldukları gelmiyordu. Üstelik kaleden oldukça uzak, başka bir klanın sınırlarında kalan bir kilise hiç değil...

****

Annabella gün boyu yattığı yatakta ölesiye sıkılmıştı. Desmond aralarında geçen konuşmadan sonra gidip ona kahvaltı tepsisi getirmiş , bitki çayından bir yudum alıp kendisine uzatması oldukça şaşırmıştı Annabella'yı.

Desmond'un da yaptığının farkına sonradan varıp telaşla geriye çekilmesi ve , "Ben.. ağzın yanmasın diye..." diyerek kendini ifadeye çalışması kızı tebessüm ettirdi. Uzanıp Desmond'u daha da şaşırtacak bir şey yaptı; önündeki tepsiye dikkat ederek uzanıp adamın elindeki çayı aldı ve tam da onun içtiği yerden içerek farkına varmadan mutlu bir yüz ifadesiyle adama baktı. Kendini birine ait hissetmenin bu kadar güzel hissettireceğini düşünmezdi.
O ,masum bir düşüncenin mutluluğunu yaşarken Desmond yıllar öncesinde kalan bir hayale kapılmıştı. Helena günlük hayatta içki almamasına rağmen onun içtiği şaraptan, onun içtiği taraftan içip Desmond'u çıldırtır ardından hiçbir şey yapmamış gibi masum ifadesini takınarak gülümserdi.
Birşeyden haberi olmayan Annabella'nın yüzünde gezindi gözleri. Bu kız nasıl oluyorda her seferinde Helena'sından birçok anıyı hatırlatabiliyordu? Artık onun yokluğuna alışan derin yarasını kanatıp zehrin yine gün yüzüne çıkmasına sebep oluyordu.

Tepsiyi kızın kucağına iyice yerleştirip doğrulduğunda Annabella ters giden birşey olduğunu hissetmişti ancak o henüz konuşamadan genç adam kapıya ilerlemiş ardından yalnızca , "Gün boyu dinlenmen gerekiyor unutma!" diyerek tembihte bulunmuştu.
Adamın çıkıp gitmesinin ardından aşağı yukarı beş altı saat geçmişti. Hâlâ görünürde kimse yoktu ve bu kızın canını sıkıyordu. Usulca yataktan kalkmayı denese ne olurdu ki? Dişini dudağına geçirip sırıtırken planını uygulamaya koyuldu. Henüz doğrulmuştu ki bel oyuğuna saplanan minik sızı kendisini belli ederek uyarıda bulunmuştu. Derin bir soluk çekti içine. Sıkıntıdan patlamak istemiyorsa denemeyi bırakamazdı.
Yine, bu sefer daha usulca denediğinde başarmıştı. Yatağın başlığından destek alarak kalktığında sanki bir şehir fethetmiş gibi gururlu ve sevinçliydi.
Koridorda kimsenin olmaması işini kolaylaştırmıştı doğrusu. Şimdi bir hizmetçi kızın yanına gelerek,'Hanımefendi lütfen odanıza dönün' demesini kaldıramazdı. Mutlu mutlu merdivenleri inerken ilk on basamakta kalakaldı. Desmond yanında sarışın bir kızla kale kapısından giriyordu. Gözleri anında malum şahsın üzerinde dolanmaya başlamış, araştırmacı ba Kız bir periyi andırıyordu kesinlikle. Üzerindeki beyaz elbiseye çamurlar bulaşmış olsa da kusursuz görünüyordu.
Kendisini hâlâ farketmeyen adam yanındaki kıza dönüp onu Mary anneyle tanıştırmış, ardından ikisini yalnız bırakarak büyük salonun girişinde bekleyen abisine yönetmişti. Annabella farkedilmemenin verdiği üzüntüyle merdivenleri teker teker geri çıkmaya başladı. Arkasından gelen Mary anne ve sarı kızın varlığını görmezden gelemiyor;bu gerçek onu yiyip bitiriyordu. Ne zannediyordu ki bu adam kendisini, Efsane Kurtarıcı Falan mı?
Desmond'a hırslanıp hızlanmaya çalışınca beline saplanan ağrı iyi bir ders vermişti. Usul ama seri olmaya özen gösterdiği adımlarıyla odasına ulaşmıştı ki; Mary anne ve o kız tam karşısındaki odaya girdiler. Desmond'u kıskanmak hakkı olmasa da o meşum his kalbini kemirmeye başlamıştı bile.

Güzel AnnabellaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin