Uykumu bölen zil sesine küfürler ederek kapıyı açmaya giderken bir yandan da kim olabileceğini düşünüyordum.Babam geçen yıl kaçırılmayacak bir fırsat yakalayınca beni burada okulumla başbaşa bırakıp annemi ve kardeşimi alarak Amerika'ya gitmişti.
Akrabalar tarafından sevilmeyen uçarı kızlar olur ya hani. İşte o da bendim. Yani onlardan biri de olamazdı.
Arkadaşlarım ise sabahın onunda aramadan hayatta gelmezlerdi.
Yani kapıma bu saatte dayanan kişi hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Hem sövüp hem bunları düşünürken nihayet kapıya ulaştım. "Kim o?" diye uykulu ve bıkkın bir sesle seslendiğimde, "Kurye" cevabını duymak şaşırmama neden olmuştu. Gerçi cevap ne olursa olsun şaşıracaktım.
Kapıyı gövdemi gizleyecek şekilde açıp kafamı uzattığımda kurye görevlisi, "Kim Min Seon, Kim Min Seom ya da Kim Min Seok musunuz?" diye aceleyle sordu. Sorduğu soruyla kafam karışmıştı ama adımı hatırlıyordum sonuçta. Uyuşuk bir şekilde kafamı olumlu anlamda sallayıp, "Kim Min Seon" diye cevapladığımda, bir paket, bir kağıt ve bir kalem burnuma doğru uzatıldı. Kapının arkasından çıkıp bana uzatılanları aldım. Teslim aldığıma dair imzamı atarken adam, "İlkokulu bitirmeyenler bile yazmayı biliyor ama hala bir ismi yazamayanlar var. " diye göndericiye söyleniyordu.
Kalemi ve kağıdı yeniden uzattığımda adam bir çırpıda elimden alıp, "İyi günler." dedi ve "Daha dağıtmam gereken bir sürü şey var. Bu ne uyuşukluk!" diye bu sefer de bana söylene söylene merdivenlere yöneldi. Söylediklerine burun kıvırıp kapıyı kapattım.
Paketin üstündeki yazı aslında okunuyordu. Sadece isim kısmında, son harfin üstünde su lekesi vardı. Dağılan mürekkep yüzünden ismin ne olduğu ile ilgili tahmin kapıları açılıyordu. Kağıdın boşta kalan kısımlarında da birkaç su damlası yüzünden kabarmış noktalar vardı. Sanki gönderici ağlamış gibi...
Bu düşünce göndericinin adına bakmaya ittiğinde beni, göndereni tanımadığıma kanaat getirmiştim. Jung Hye Jin ismi kesinlikle tanıdığım birine ait değildi.
Tanrım, sence de güne başlangıç için biraz fazla saçma değil mi olanlar? Yoksa hala uyuyorum da bunların hepsi bir rüya mı?
Tanımadığım biri tarafından gözyaşları ile nişanlanan, özel olduğunu hissettiğim ve beni heyecanlandıran paketi sonunda açmaya karar verdim.
İçinde ağzı kapalı bir kutu vardı. Kutunun üstünde de dörde katlanmış bir kağıt. Kağıdı kenara bırakıp kutuyu açtım. İçinde ters konulmuş bir sürü fotoğraf, iki kolye, üç çift iki tek küpe, bir çift eldiven ve rulo halinde sarılmış ufak kağıtlarla dolu küçük, cam bir fanus vardı.
"Sanırım gizli bir sapığım ya da aşığım var." içerikli karışık düşünceler içinde fotoğrafları aldım. Arkalarını çevirirken gözlerimi kapatıp kendi kendime gerilim oluşturduktan sonra bir anda açtım gözlerimi. Ama karşımda tanımadığım bir erkek tanımadığım bir kıza aşkla bakarken, o tanımadığım kız kameraya bakıyordu.
Olayı anlayıncaya kadar tüm aşk dolu fotoğraflarına bakmış, rulo şeklindeki birkaç kağıdı açıp okumuş, kolyelerden biri sandığım şeyin zincire geçirilmiş, içinde Min Seok yazan bir çift yüzüğü olduğunu fark etmiştim.
Size de özet geçeyim durumu. Hye Jin denen şırfıntı Min Seok'u bu şekilde terk etmeye karar vermiş. Fransa'daki çok önemli ve ünlü bir modacıdan teklif gelmiş. Geri çevirmesi büyük aptallık olurmuş. Temelli gideceği için de ayrılmaya karar vermiş. Bu kararı kendisine bu kadar korkakça bildirdiği için gerçekten aşağılık biri olduğunun farkındaymış ama Min Seok'un karşısına çıkıp bunları söyleyecek cesareti yokmuş. Çok özür diliyormuş ve Min Seok'u, kendisinden daha çok sevecek birini bulacağından eminmiş, çünkü Min Seok her şeyin en iyisine layıkmış. Kız zaten onu haketmiyormuş falan işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
FanfictionBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."