Özel Bölüm ㄱ3ㄴ

1.1K 76 214
                                    

"Hyung, idol bir sevgilin olduğu için çok şanslısın." diye heyecanla yanıma geldiğinde Jong In, kavrulmaya koyduğum kahve çekirdeklerini kontrol ediyordum.

"Yaa, ne demezsin! Yüzünü bile göremiyorum artık." cevabını verdikten sonra ilgimi kahve çekirdeklerine topladım. Jong In biraz düşündükten sonra, "Eminim noona da bunun için üzülüyordur ve bir yol arıyordur." dedikten sonra yanımdan ayrıldı.

Bir şeylerin döndüğü barizdi çünkü sabahtan beri sırayla gelip ne kadar şanslı olduğumu söyledikten sonra gidiyorlardı. Sakladıkları şey her ne ise açık da vermiyorlardı. Sadece Se Hun diğerlerinden daha coşkulu olarak, "Cheon Sa'yı merak etmeyin. O iş bende." diye eklediğinde Cheon Sa, Se Hun'un ağzını kapatmış, Chan Yeol ve Baek Hyun da dünyanın en komik esprisi yapılmış gibi anıra anıra gülerek konuyu değiştirmişlerdi. Bense neden Cheon Sa'yı merak edeceğimizi anlamadım.

Benim bilmediğim neyi biliyor olabileceklerine dair pek bir tahminde de bulunanıyordum. Çünkü şanslı olmamı Min Seon'un idol olmasına bağlıyorlardı ve ben o imza atıldığından beri, benim yararıma olan tek şey görmemiştim. Sadece Min Seon'un mutluluğuyla mutlu oluyordum.

Bu düşüncelerin beynimin kıvrımlarındaki uzun yolculuğu, yanık kokusuyla bölündü. Kendime ve Yi Xing'e küfrederek -küfrettiğim her anda fırsatçı pislik Yi Xing'i de işin içine katmaktan büyük keyif alıyordum- makineyi kapattım.

Siyahın tonlarına ulaşmış bu çekirdeklerle kahve yaparsak, ölen müşteriler yüzünden Jun Myeon hem batacağı hem de hapse gireceği için tamamını çöpe boşaltmaya karar vermiştim. Bu esnada Jun Myeon elini burnunun önünde sallayarak yanıma gelip, "Hyung, bu kadar dalgın olman normal mi? Sabah siparişler şimdi bu... Kendine zarar vermenden korkuyorum." dedi.

"Özür dilerim." diye karşılık verdiğimde, elini omzuma koyup, "Özür beklediğim için değil, gerçekten senin için endişelendiğim için söylüyorum bunları. Eğer bir sıkıntın varsa çıkışta bir şeyler içelim. Dertleşiriz." dedi.

Bir yılda, buradaki ekiple kurduğum dostluklar, daha önce neden bir dost edinmediğim hakkında kendimi sorgulamama neden oluyordu. Jun Myeon'un bu sözleri, ona minnettar olmama sebep olurken, dost edinmeye Min Seon ile başladığım için bana Min Seon'u sevmekle ne kadar doğru bir karar verdiğimi hatırlatıyordu.

Jun Myeon, "Hyung?" diye seslendiğinde hala ona bir cevap vermediğim için utanarak, "Teklifin için teşekkür ederim ancak Min Seon geldiğinde evde olmak istiyorum." dedim. Zaten geldikten on beş dakika sonra uyuyordu ve ben o süreyi kaçırmak istemiyordum.

"Kaçta geleceğini sor istersen? Ona göre plan yapalım." önerisini sunduğunda, arama yapmak için telefonu elime aldım. Dördüncü çalışta menejeri cevapladı aramamı.

"Kim Min Seon'un telefonu."

"Telefonda bile konuşamıyorum. Harika." diye sitemkarca konuştuğumda, "Min Seok Bey, kusura bakmayın. Ekrana bakmadan cevapladım. Şu anda noona pratik yapıyor. Önemli bir şey varsa bana söyleyin, ben ileteyim." dedi.

Derin bir nefes aldıktan sonra, "Min Seon'un programı bugün kaçta bitiyor Ae Jun?" sorusunu yönelttim. Hiç düşünmeden, "Saat 19.00'da radyo programına katılacak. Daha sonra da saat 22.00'da bir variety show çekimlerine gidecek. Muhtemelen 01.00 gibi programı biter." diye cevap verdi.

Aptal! Kendisini bu kadar yorması gerekiyor muydu gerçekten?

"Teşekkür ederim. Lütfen ona dikkat et ve beni aramasını söyle. Kolay gelsin." dedim. Ae Jun'un onaylamaları bittikten sonra da telefonu kapatıp Jun Myeon'a döndüm.

The Pianist || XIUMINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin