"Ne yüzüğü?"
"Sence? Çift yüzüğü tabiki. Dün gece kadınım olmayı kabul etmedin mi?"
"Sen onu mu kastetmiştin?"
•
Sabah deklanşör sesiyle açmıştım gözlerimi. Min Seok'a panikle ne yaptığını sorduğumda uyurken çok masum göründüğüm için bu görüntüyü saklamak istediği içerikli bir açıklama yapmıştı ve bu benim devekuşu misali kafamı yorganın altına saklamama neden olmuştu.
Yanıma gelip yüzümü açtıktan sonra biraz aegyo yapmıştı ve sonunda birlikte poz vermiştik. Onunla fotoğraf çekinirken güzel çıkıp çıkmadığımı önemsemiyordum. Çünkü karede o varken kimse bana bakmaya tenezzül etmezdi.
Üstümü giyinmek için onu odadan kovarken, "Hala neyi saklıyorsun?" diye söylenince kafasına yastığı yemişti. Söylenmeye devam ederek çıktığında ben de oturup dün geceyi düşünmeye başladım.
'Sarhoştum hatırlamıyorum' klişesini kullanabilirdim. Zaten sarhoş olduğumda her şeyi unuturdum ama dün gecenin her bir anını hatırlıyordum. Teni tenime kazınırken, anılar da beynime kazınmıştı.
Düşündüğüm her saniye hararetimin artması, beni daha fazla düşünmemem için uyarıyordu. Ben de hemen kalkıp üstüme bir şeyler giyindim.
Odadan çıktığımda Min Seok kahvaltı hazırlıyordu. Masaya oturup onun mutfağa gidip gelişlerini izlemeye başladım. Her geldiğinde yüzüme kocaman gülümsüyordu. İnandığım ne varsa bırakıp bu çocuğa tapabilirdim.
Kahvaltıya başladığımızda kendisi yemekten çok beni besliyordu. Pilavımın üstüne sürekli bir şeyler koyuyordu ve ben ağzıma götürürken yüzünden eksiltmediği gülümsemesiyle beni izliyordu.
Bu kadar gülümsemesi ve iyi davranması şüphelenmeme sebep oluyordu. Sonunda çubukları bırakıp, "Bir şey söyleyeceksin, değil mi?" diye sordum.
Gülümsemesini büyütürken, "Yüzük almaya bugün mü gideriz?" deyiverdi.
•
"Min Seon, 'kadınım olur musun?' sözü bir ön teklifti." diye açıklama yaptı. Kalbim teklediğinde şok geçirdiğime kanaat getirdim. Gözümü bile kırpamıyordum.
Min Seok da durumu fark etmişti. Yüzü asılırken, "İstemiyor musun?" diye sordu. Hala tepki verebilir durumda değildim. Sonunda, "Sorun değil." deyip masadan kalktı.
Kapının önünde ayakkabılarını giyinirken yakalayabilmiştim onu. Ben de kendi ayakkabılarımı giyinmeye başladığımda, "Sen nereye?" sorusunu yöneltti. Doğrulup, "Yüzük almaya gitmiyor muyuz?" dedim ve yüzüyle beraber gözlerinin de gülümsemesini seyrettim. Sanki gözlerinde havai fişek gösterisi veriliyordu.
•
Bir restaurantta oturmuş yemeğin gelmesini beklerken ne kadar yorulduğumu fark etmiştim. Yaklaşık üç buçuk saat yüzük aradıktan sonra sonunda Min Seok'un içine sinen bir tane bulmuş ve yemek faslına geçebilmiştik.
Bana kalsaydı ilk girdiğimiz yerden alırdık. Ama beyimiz sıradan bir yüzük istemiyormuş. İsyan etmeseydim hala arıyorduk kesin.
Yüzüğü parmağıma geçirirken öyle mutluydu ki, sanırsınız bir çocuğun eline sınırsız bilet verip lunaparka bırakmışsınız. Aklıma Hye Jin'in yüzüğü parmağına takmadığı gelince yüzüm düşse de bunu zihnimden uzaklaştırıp, benim için dünyaya gönderilmiş meleğime ve onun mutluluğuna odaklandım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
ФанфикBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."