"Özür dilerim. Fark etmedim sizi." derken elini hala bana doğru uzatmış bekliyordu. Uzattığı eli yok sayarak yerden destek alıp kalktığımda bir özür daha dilemişti.
Normalde çok sinirlenirdim ki sinirlenmiştim de. Ama o, bugün özellikle görmek istediğim tek kişi olduğundan sinirim geçmişti hatta kafamda kurup durduğum tepkisini görebileceğim için mutluydum.
Bunları düşünerek, "Sorun değil." dedim ve ekledim. "Beni biraz bekler misiniz?" Şaşırmıştı ama belli etmemeye çalışarak, "Tabi" dedi. Ben de bunu söz olarak aldım ve tuvalete resmen koştum çünkü ciddi anlamda sıkışmıştım.
Üstündeki üniforma burada çalıştığını gösteriyordu ama izin alıp gidebilirdi. İşimi riske atamazdım. Bekleyeceğini, gitmemesini garantilemek için duymak istemiştim.
Tuvaletten çıktığımda onu orada bir masada oturup telefonla uğraşırken gördüm. Masanın önünden geçerken Min Seok'a elimle 'bir dakika' yapıp kendi masama gelmiştim.
Kızlar aralarında konuşurken çantamı ve masaya bıraktıkları americanomu aldım. No Eul'ın sorgulayan bakışlarına "Birazdan dönerim." diye cevap verip Min Seok'un yanına gittim.
Masaya oturduğumda hala telefonla ilgileniyordu. "Merhaba." diyerek geldiğimi belli ettim. O da kafasını kaldırıp, "Evet?" diye hemen konuya girmek istediğini belirtti. Boğazımı temizlerken yapacağım konuşmayı gözden geçirdim. Emin olduktan sonra ise heyecanımı saklamaya çalışarak söze başladım.
"Ben sizin 6 numarada oturan komşunuzum. Kim Min Seon. Bu sabah evime bir paket geldi. Açıp baktığımda yanlış geldiğini anladım. Kurye görevlisi ters dönmüş kapı numaramı 9 olarak görmüş. Özür dilerim, paketi açmadan önce adresi teyit etmeliydim." diye açıklamamı yaparken dikkatle yüz ifadesini incelemiştim. Sırasıyla umursamaz, meraklı ve anlamazca bakmıştı yüzüme.
Çantamdan kutuyu çıkartıp ona uzatırken bir özür daha diledim ve kahvemi içmeye başladım. Beni kovmamasını umuyordum çünkü her kadın gibi ben de meraklı bir yapıya sahiptim. Neyseki kutunun üstünde Hye Jin ismini görünce beni unutmuştu.
Kutuyu bir çırpıda açıp içindekilere göz gezdirdikten sonra mektubu okumaya başlamıştı. Ve ben yemin ederim ki onun yüzünde gördüğüm çaresizlik ve üzüntü, çok sevdiği birisi ölen kişinin yüzündekiyle aynıydı.
Mektup bittiğinde kafasını sağ tarafındaki duvara doğru çevirip odaksızca bakarken sol gözünden ardı ardına üç damla yaş düştü. Gözlerini kapatıp yeniden açtı ve kutuya tekrar dönüp fotoğrafları aldı. Hepsine tek tek bakarken gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.
O sırada kutuda gördüğüm yüzüğün diğer eşini Min Seok'un parmağında görünce, az önceki sahneler bir kere daha gözümün önüne geldi ve içim cız etti.
Tek ilişkimin komşuluk olduğu -ki bunu bile bugün öğrenmiştim- bu adama karşı, şefkat duygum kabardıkça kabarıyordu. İçimden sarılıp teselli etmek geliyordu ama yapamazdım. Benim de gözümden yaş birden akınca, onu rahatsız etmeden kalkmaya karar verdim.
Çantamı alıp kendi masama doğru giderken kolumdan yakalaması, beni yerimde durdurdu. Dönüp bakmak istemiyordum çünkü saçma bir şekilde ağlamaya devam ediyordum.
Ben dönmeyince kolumu hızlı bir şekilde kendisine doğru çekti. Yutkunduğunda yukarı aşağı hareket eden adem elmasıyla karşı karşıya kalmıştım. Yüzüne bakmayı ısrarla reddettiğimi fark ettiğindeyse daha fazla beklemeyip, "Okudun mu?" diye sordu.
Ne cevap vereceğimi bilemedim. Okuduğumu söylersem kızar diye düşündüm ama yalan söylemek de istemiyordum. Ben vereceğim cevabı düşünürken geçen onbeş saniyenin sonunda, "SANA BİR SORU SORDUM!" diye bağırdı ve ben yerimde sıçradım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
FanfictionBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."