"Merak etme. Yemek yapma konusunda da, sevme konusunda da çok iyiyimdir. İkisinin sorumluluğunu da alabilirim." diye cevap verdi hala gülümserken.
Söyledikleri hoşuma gitmişti. Ama anlamadığım bir şey vardı. Beni zaten seviyor muydu yoksa sevecek miydi? Bugün yeterince rezil olduğumu düşünüp bunu sormamaya karar verdim.
Yukarı aşağı salladığım başımla hem kendi düşüncemi, hem de Min Seok'u onayladım. Min Seok ise karşılık olarak, elini yüzümde gezdirip bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra kocaman gülümsedi. Böylesine ışıl ışıl güldüğünü ilk defa görüyordum. Ya da artık bana ışıl ışıl görünmeye başlamıştı.
Gülüşüne karşılık verdiğimde karnımdaki canavar tekrar kükredi. Min Seok bu sefer kahkaha atıp, "Ben mutfağa gideyim. Yemek istediğin bir şey var mı?" diye sordu. Biraz düşünüp, "Mantar soslu makarna yapabilir misin?" diye sordum.
Avrupalıların tembel yemeklerini yemeyi seviyordum. Makarnayı ise ekstra çok seviyordum ama süresini tutturamadığım için ya çiğ kalıyordu ya da hamura dönüyordu. Sos kısmına ise değinmek bile istemiyorum.
Min Seok biraz düşünüp, "Mantarım yok malesef." dedikten sonra, "Bu seferlik domates soslu olsa olur mu?" diye devam etti. Hararetli bir şekilde başımla tekrar onayladım. O da tekrar gülümseyip mutfağa gitti.
Min Seok yemekle uğraşırken ben de ders çalışmaya karar verdim. Kendimi daha iyi hissettiğimi başımı hunharca sallarken fark etmiştim. Ağrı yoktu. Baş dönmesi yoktu.
Notları masanın üzerine koyduktan sonra çantamdan defterimi ve renkli kalemlerimi çıkartıp notların yanına yerleştirdim. Artık çalışmaya hazırdım.
•
Finaller hızlı bir şekilde bittiğinde kendimi çok iyi hissediyordum. Hepsinden yüksek notlar bekliyordum. Min Seok sayesinde 'Acaba veremediğim ders olur da okul uzar mı?' korkusu olmadan mezuniyet için gün sayıyordum.
Okulda büyük heyecanla konuşulan iki konu vardı: Mezuniyet yemeği ve yemekte alacağımız sahne... Benim gündemimde ise fazladan bir konu daha bulunuyordu: Kore'de kalmak için ailemi nasıl ikna ederim?
Min Seok iş bulmamı önermişti. En mantıklı öneri de buydu zaten. Ama nasıl olacağı hakkında bir fikrim yoktu. Bu konuda da Jong Dae yardımıma koştu.
"Min Seon, burada çalışmak ister misin?" diye sormuştu, okul çıkışı Destiny'e gittiğimiz bir gün. Kızlar, Min Seok, Jong Dae, Jun Myeon ve Chan Yeol ile birlikte oturuyorduk. Sekiz kişi birden takılmaya alışmıştık.
Min Seok tek kaşını kaldırıp ona bakmış, fikri tartmaya başlamıştı. Chan Yeol ise hemen, "Bu çok iyi olur. Zaten birini almayı düşünüyorduk." deyip, "Değil mi hyung?" diye ekleyerek Jun Myeon'u dürttü. Jun Myeon bu dürtmeyle, "Evet, eleman açığı var. Eğer istersen hemen başlayabilirsin." dedi, beni işe alma yetkisine sahip tek kişi olarak.
Kızlar beni tebrik ederken ben Min Seok'a bakıyordum. Herhangi bir şey dememişti. Jong Dae, "Ee? Ne düşünüyorsun?" diye sorunca Min Seok, "Biz kendi aramızda konuşalım önce." diye atladı. Ye Won, "Sahiplenen erkek tutuşu." deyince masadaki herkes gülmeye başlamıştı.
Gülme faslı bitince Cha Song, "O değil de mezuniyet yemeğinde ne giyeceğiz?" diye sorarak yeni bir konu açmıştı. No Eul, "Ben geçenlerde aldığım kırmızı elbiseyi giymeyi düşünüyordum ama konseptli olması tüm planımı bozdu." derken, ben de ne giyeceğimi düşünmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
Hayran KurguBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."