"İyiki doğdun Cha Song! İyiki doğdun Cha Song! Bizim sevgili Cha Song'umuz, mutlu yıllar sana!"
Kafeyi Cha Song'un doğum gününden iki gün sonra açmaya karar vermiştik. Ertesi gün kimse erken kalkmak zorunda kalmasın diye en sevdiğim patronum böyle bir güzellik yapmıştı ve şu anda bir pubın özel odasında kızlar ve iş yeri ekibi ile parti düzenliyorduk. Ona tamamen sürpriz olmuştu. Çünkü doğum gününden bir gün önce akşam buluşmuştuk ve gece 12'den sonra gelen pastayla şaşırmasına neden olmuştuk. Ye Won bu işi biliyordu gerçekten.
Cha Song, mumları üfledikten sonra No Eul pastayı dilimlemek için önüne almıştı. Biz de o sırada sarılıp hediye faslına geçmiştik. Kitap, ayakkabı, elbise, bileklik gibi hediyeleri açtıkça mutlu oluyordu. Ama ben en çok Jong Dae'nin hediyesini merak ediyordum. Sonunda onun uzattığı zarfı da açtı. Bakıp teşekkür ettikten sonra elinden aldım hediyeyi.
İki kişilik sinema biletiydi. Bunun için mi Jun Myeon'dan avans istemişti? Neredeyse maaşı kadar? Tarihine baktığımda 25 Ağustos olduğunu gördüm. Yani yarın için bir randevu ayarlamıştı bile bu şekilde çakal.
Omzumun üstünden bilete bakan Min Seok, "İkiniz için, değil mi?" diye sordu. Jong Dae ümitle Cha Song'a bakıyordu onaylaması için. Cha Song sonunda, "Neden olmasın?" dedi ve Jong Dae'nin ağzının kulaklarına ulaşmasına neden oldu.
Jong In sürekli aşağıya inip herkesle birlikte dans etmemiz için baskı uyguluyordu. Baek Hyun da ona destek oluyordu. Onlar için hava hoştu tabi. İkisi de dans bölümü öğrencisiydi.
Pasta faslını bitirdikten sonra aşağıya inmeye böyle karar verdik. Sırf çeneleri kapansın diye... Gerçekten çok gürültücü olabiliyorlardı. Özellikle Baek.
Saat 1i geçmişti ve oturacak yer bulamıyorduk. Jong In ve Baek Hyun çoktan dans edenlerin arasına karışmıştı ve bir izleyici kitlesi bile edinmişlerdi. Biz de barın orada dikilmiş onları izliyorduk.
Ye Won sonunda Chan Yeol'un kolundan çekiştirip onu da piste çıkarttı. Flört süreleri fazla uzamıştı bunların. Jun Myeon No Eul'ı, Jong Dae de Cha Song'u çıkarttıktan sonra Se Hun, Min Seok ve ben kalmıştık. Bir yandan içiyor bir yandan da bizimkilere tezahürat ediyorduk.
Jong In ve Baek Hyun dans etmeye devam ederek yanımıza ulaştılar. Baek, Min Seok ve benim arkama geçip kollarını omuzlarımıza attı ve piste doğru ilerlemeye çalıştı. Min Seok, "Baek, o kolları indir hemen. Ve bizi yalnız bırak." dedi. Baek Hyun duraksayıp, "Burada dikilecek misiniz sadece? Hadi ama, eğlenmeye geldik." diye karşılık verdi. Min Seok hala bize kolları dolanmış şekilde bekleyen Baek Hyun'un yüzüne sert bir ifadeyle baktı sonra da ikimizi de kollarından kurtardı.
"Aslında dans etmek iyi fikir gibi duruyor." dedim. Baek'in yüzü bu sözümle gülse de Min Seok'un, "Sen ayakta bile duramayacaksın on dakika sonra. Ne dansı? Hem de bu kıyafetle!" demesiyle yeniden düşmüştü.
Kıyafetime baktığımda çok da açık olmadığını düşündüm. Sonuçta gece çıkmıştık ve mini etek giymek ülkemizde gayet normaldi. Ama ayakta durma kısmında haklıydı çünkü sarhoş olmaya başlamıştım bile.
Baek, bizi bırakıp yan tarafta Se Hun'la uğraşan Jong In'e yardıma gitti. Jong In, Se Hun'un koluna girmiş onu dans etmeye ikna etmek için uğraşıyordu. Se Hun kafasını eğmiş bir şekilde istemediğini söylüyordu. Baek Hyun arkasından çıkıp ensesini eliyle kavradı. Gerçi kolunu bayağı kaldırmak zorunda kalmıştı. "Hey hergele! Hyunglarına karşı mı geliyorsun?!" diye bağırdığında Se Hun başını eğip, "Özür dilerim hyung. Dans edeceğim." dedi ve başı önde arkasındakilerle ilerledi piste doğru.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
Fiksi PenggemarBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."