"No Eul, ne olur bana yardım et. Artık Jun Myeon'un sevgilim olmadığından eminler ama başta yalan söylediğimi anlamasınlar." diye yalvarıyordum No Eul'a, birlikte Destiny'e giderken. No Eul ise umursamaz davranıyordu.
•
Babam bizim kızlar ve kafedeki beylere yemek ısmarlayacağını söylemişti. Her iki grubun gelmesi fikri ise şöyle çıktı. Jun Myeon'u ilk gün düzgün buldukları ve bana dikkat edeceğini söylediği için çağırmak istediler. 'Hem Min Seok da yalnız kalmaz' diyerek kendi düşüncelerini desteklediler.
"Jun Myeon'u çağıracaksak No Eul'ı da çağırmalıyız." dedi annem ve "No Eul ve Jun Myeon'u çağırıp diğerlerini çağırmazsak ayıp olur." dedi babam.
Sonuç olarak hep beraber, babamın davetine icabet edecektik. Ekipteki herkes geliyordu ama No Eul, "Ben sevgilicilik oynayamam." diye yoluma taş koyuyordu.
•
Destiny'e girdiğimizde onu bir masaya yönlendirip üniformamı giyinmeye gittim. Geri döndüğümde Jong Dae ile oturuyordu. Bu konuda onun desteğini alabilirdim. Hemen, koşar adım masaya gittim.
Jong Dae beni görünce, "N'aber? Yemek bu akşam değil mi? Kore eti yiyeceğiz diye bugün hiçbir şey yemedim." diye mutlu mutlu konuşmaya başladı. Onun bu samimiyeti içimi ısıtmıştı. Yakın hissetmediğin birisine bunu söyleyemezdin sonuçta.
"Evet, bu akşam. Ben de kendimi yiyordum. Bir şey yememenizi tembihlemeyi unuttum diye. Neyseki çok zeki arkadaşlarım var." deyip, hem sorusuna cevap vermiş, hem de onu övmüştüm. Övmüştüm ki biraz sonra bana arka çıkarken tereddüt etmesin.
Jong Dae bu cevabımla öyle bir gülümsedi ki, kulaklarına kadar çıkmış olabilir dudakları. İçimden bu gülümsemesine hayret nidaları atarken, dışımdan üzgün bir ses tonuyla, amacım doğrultusunda konuşmaya devam ettim. "Jong Dae, şu No Eul'a bir şey söyler misin? Jun Myeon ile sevgili gibi davranmazmış."
Jong Dae, "Neden?" diye sordu No Eul'a. No Eul ona dönüp, "Çünkü sevgili değiliz." diye cevap verdi. Jong Dae cevabı mantıklı bulmuş gibi kafasını sallayınca tam beyaz bayrağı göndere çekiyordum ki Jun Myeon geldi. Jong Dae hemen, "Hyung, No Eul seninle sevgili gibi davranmayacakmış." deyip onu masaya oturttu.
Jun Myeon, No Eul'ı süzdükten sonra, "Asıl ben davranmayacağım. Davranamam yani." demişti. Suratım öyle bir düşmüştü ki; gören ciddi bir şey var zannederdi. Ben mi gitmesem acaba akşam? Gece de kafede kalırım...
No Eul, Jun Myeon'un sözüne alınmış gibi, "Ne demek davranamam? Neden davranamazmışsın?" diye sordu. Jun Myeon masaya daha da eğilip büyük bir sır verirmiş gibi kısık bir sesle, "Çünkü seninle sevgili rolü yapmak istemiyorum." dedi.
No Eul buna bozulmuştu. Sinirle, "Hah! Ben çok meraklıydım sanki!" deyip kollarını göğsünde birleştirdi ve arkasına yaslandı. Masada çok garip bir hava vardı. Ben somurtuyordum. Jong Dae hala -nedenini bilmiyorum- gülümsüyordu. Diğer ikisi de birbirini süzüyordu.
Chan Yeol sipariş götürürken uğrayıp, "Ne oldu acaba da hepiniz farklı ruh halindesiniz?" diye sordu. "Akşam sevgili rolü yapmayacaklarmış." diye asık suratla ona durumu özetledim. Chan Yeol kahkaha atıp, "Rol yapmayın o zaman. Bence gerçekten sevgili olabilirsiniz. Hyung bunun için can atıyor zaten." dedikten sonra işine devam etmek için masadan ayrıldı.
Bana daha çok Jun Myeon'un gazabından kaçmış gibi geldi gerçi. Çünkü Jun Myeon, gözlerini iyice büyütüp sinirli bir şekilde dudağını ısırmıştı. No Eul ve ben duyduklarımızla şok geçirirken Jong Dae hala gülümsüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
ФанфикBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."