"Sadece biz kaldık. Farkında mısın?" diye sordu Baek Hyun Jong In'e. Yüzü sarhoşluğuyla birleşince daha da üzgün duruyordu.
Jong In ise etrafındaki çiftleri süzüp, "Hyung, benimle çıkar mısın?" deyiverdi. Baek Hyun elindeki bira bardağını hızla masaya vurup, "HEY!" diye bağırdıktan sonra ona eğilip, "Homofobik değilim ama homo da değilim." diye cevap verdi. Herkesin ona baktığının farkında değildi. Jong In elindeki shot bardağına bakıp kahkaha attıktan sonra, "Ben de." dedi ve bir kahkaha daha atıp fondip yaptı.
Muhtemelen onları duyduğumu bilmiyorlardı. Başka duyan olup olmadığını da ben bilmiyordum. Ama etrafa bakınca böyle hissetmeleri gerçekten normaldi.
Jun Myeon, patronluk yapıp hepimizi akşam içmeye çıkarmıştı. Gerçi ekipte sadece yedi kişinin patronuydu. Ben çıkınca Cheon Sa'yı yerime almıştı.
Bu duruma en çok Se Hun sevinmişti. Hatta bence Se Hun rica etmişti. Ve Jun Myeon'un Se Hun'a zaafı vardı resmen. Sanırım en küçük olunca koruyası geliyordu.
Sonuç olarak Min Seok'la yerimizi, çift olarak Se Hun ve Cheon Sa almıştı. Değişik bir ilişkileri vardı. Cheon Sa tarafından domine edilen bir ilişki... Yazık Se Hun'um sevgilisi ne derse tamam diyordu. Cheon Sa'dan ders almalıydım Min Seok'u yönetme konusunda. Gerçi Min Seok ve Se Hun çok farklıydı. İşe yarayacağından şüpheliydim anlayacağınız.
Masada çifti olmayan sadece Baek ve Jong In değildi. Benim patronum da yalnızdı.
Jun Myeon'un Yi Xing'i neden çağırdığını bilmiyodum. Yani arkadaşıydı ve ekiple iyi anlaşıyordu ama onun gelmesi Min Seok'un, siyam ikiziymişiz gibi bana yapışmasına neden olmuştu. Elimi bırakmıyordu ve atıştırmalıkları sol eliyle tuttuğu çubuklarla yiyordu.
Neden burada olduklarını anlamadığım iki kişi daha vardı: Kyung Soo ve Hae Ran... Hae Ran'ın çekimser durması silah zoruyla getirilmiş olabileceğini düşünmeme sebep olmuştu. Çok içmiyor çok konuşmuyordu. Sadece Kaptanını izliyordu. Konuşmasını, gülmesini, yemesini...
Kyung Soo da gitgide gözüme sevimli gelmeye başlamıştı. Polis kimliğindeyken korkunç görünüyordu gerçekten. Bu arada gözlemlerime göre o da Hae Ran'a karşı boş değildi. Onları çift sayma nedenim de buydu.
Ortam keyifliydi. Hemen herkes mutluydu. Chan Yeol ve Ye Won geçen haftasonu gittikleri kayak merkezindeki anılarını komik bir şekilde anlatıyorlardı. Bazen ayağa kalkıp birbirlerinin nasıl düştüklerini anlatıp gülüyorlardı.
Jun Myeon ile No Eul nişanlanmaya karar vermişti. Plan yapıp bize fikir danışıyorlardı. Sanırım Jun Myeon bunun için toplamıştı bizi.
Jong Dae ise Cha Song'un çekingenliğini büyük ölçüde almıştı. Ama hala konuşmayı çok sevmiyordu. Jong Dae ise onun yerine de konuştuğu için eskisinden geveze olmuştu. İşin içine alkol de girince yarım saattir bir şeyler anlatıyordu. Birbirinden bağımsız şeyleri birbirine bağlayarak durmaksızın konuşup kahkaha atıyordu. Öyle ki konuşmasının başında neden bahsettiğini bile unutmuştum.
Se Hun, sürekli Cheon Sa'ya iyi olup olmadığını, bir şey isteyip istemediğini soruyor ve atıştırmalıklarla onu besliyordu. Cheon Sa ise durumdan gayet memnun şekilde midesini dolduruyordu.
Tam karşılarında oturan Jong In, uğraşacak bir şey bulamayınca yeniden Se Hun'a sarmaya karar vermişti. Ne zaman canı sıkılsa Se Hun'u sinir etmeye bayılıyordu.
Çerez tabağından fıstıkları alıp tek tek Se Hun'a atmaya başladı. Se Hun ona baktığında kafasını çeviriyor, Se Hun Cheon Sa'ya döndüğünde bir tane daha atıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
FanfictionBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."