Özel Bölüm ㄱ2ㄴ

1.2K 72 254
                                    

Cha Song'un doğum günü kutlamasının kareokede devam edecek olmasına çok mutlu olmuştum. Çünkü Min Seon'un etek boyu beni katil edebilecek kadar kısaydı.

Hayır, normalde kesinlikle kıskanç bir insan değilim. Eğer öyle olsaydım Hye Jin'i de kıskanmam gerekirdi, değil mi? Ama açık bir mağaza bulacağımı bilsem, hiç vakit kaybetmeden gidip pantolon alabilirdim Min Seon'a. Pubda ve yol boyunca sokaklarda Min Seon'a baktığını gördüğüm her erkeğe ölümcül bakışlar atmaktan daha kolay olurdu kesin.

Kareoke odasına girdiğimizde nihayet derin bir nefes alabilmiştim. Min Seon'un yanına Se Hun'u, onun yanına da Chan Yeol'u oturtmuştum ki onların uzun bacakları, Min Seon'un bacaklarını kapatsın. Garson odaya girip çıkarken bakmasın.

Bir daha bu kadar strese girmemek için de ona mini eteğin hiç yakışmadığını, bacaklarının çarpık olduğunu falan söylemeyi kafaya koymuştum. Yasaklamaya kalkarsam bir sürü soru soracaktı kesin ve ben yakışmadığı yalanını söylemeyi, bu sorulara cevap vermeye tercih ederdim.

Kareokede biz bizeyken aşırı derecede eğlenmiş ve mutlu olmuştum. Kızlar müzisyen olduğu için müzik kulaklarının olması gayet normaldi. Ama beyler olarak onları açık ara geçmek beklediğim bir şey değildi.

Buna rağmen, onca performans içinden sadece bir performans benim için çok özeldi. Min Seon'un bana söylediği şarkıda her 'her bir zerrem, aşık her bir zerrene' dediğinde kalbim göğüs kafesime sığmayıp patlayacak kadar büyüyordu ve her 'ver her şeyini bana, ben de vereceğim sana her şeyimi' dediğinde onu sonsuza dek kalbimin içinde yaşatacağıma dair kendime söz veriyordum.

Ona söyleyeceğim şarkının ne olduğuna ise ilk defa birlikte uyuduğumuz gece karar vermiştim. O sabah aç olduğunu söyleyip beni başından atmasaydı, ilk defa orada duyacaktı aslında. O ise, -aptal gibi- sadece onunla sevişmek istediğimi sandı.

Onunla sevişmeyi tabiki istiyordum. Bunu inkar edemezdim. Ama kendimi ilk defa birine adayacak olmak, o kişiyi bulmuş olmak benim için çok özeldi. Ve ben bunu sadece kendim istediğim için yapacak kadar karaktersiz değildim. O hazır olduğunda mutlulukla onu zirveye taşıyacaktım.

Yirmi altı yaşında bakir bir erkek olmak övünülecek bir şey değildi. Daha önce sevişebileceğim tek kişi olan Hye Jin, Katolik olduğu için bekaretini özenle saklıyordu ve ben buna -tabiki- saygı gösteriyordum. Gerçi bir dini görüşü olmasa bile -Min Seon gibi- o istemediği sürece onunla birlikte olmazdım.

Beynime hücum eden bu düşünceler, Min Seon'un bana şarkıdan sonra bahşettiği öpücükle birleşince hormonlarımı uyarmıştı. Şu anda ise yapabileceğim tek şey onu daha tutkulu öpmekti. Bu işi evde yapmamızı söyleyen Jong Dae'ye çenesini kapatmasını söylediğimde bile, aklımda eğer evde olsaydık neler olabileceğine dair görüntüler beliriyordu.

Min Seon'un aşırı sarhoş olmuş olması, yürümesini zorlaştırdığı ve ağaçlarla derin bir muhabbete koyulmasına sebep olduğu için taksi ile eve gelmiştik. Tamam, etek boyu da etkiliydi taksiyi seçmemde, kabul ediyorum.

Temiz havayla biraz ayılması için apartmanın karşısındaki parka götürdüm. Nerede olduğumuzu bile anlayabilecek durumda değildi. Bu kısmı hatırlamayacağına bahse girebilirdim.

Onu salıncağa oturttuktan sonra ben de yanındakine oturdum. Başını kaldırıp gökyüzüne bakmaya başladı. Burnunu çektikten sonra bir elini kaldırıp Ay'ı, iki parmağının arasına denk getirmeye çalıştı.

The Pianist || XIUMINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin