"Daha iyi misin?" diye sordu Min Seok, ağlamayı bitirdiğimde. Hala göğsünde olan başımı yukarı aşağı salladım. Beni saran kollarını biraz daha sıkıp, "Geçti. Ben yanındayım." dedi. Rahatlamamı sağlayan bu sözleri, kim bilir kaçıncı defa söylüyordu.
Jun Myeon, yanında iki polis memuru ile içeriye girdi. İçlerinden birisi rozetini gösterirken, "Kim Min Seon Hanım, ben polis memuru No He Ra. Olayla ilgili ifade vermeniz gerekmekte. Verebilecek durumda mısınız?" diye sordu. Kadın, kadının halinden anlıyordu. Min Seok'un kollarının arasından çıkıp, "Evet, sanırım verebilirim." dedim bana bile yabancı gelen, kısılmış ve çatallaşmış bir sesle.
He Ra Hanım, yanındaki memura oturmasını işaret edip kendisi de karşıma oturdu. Ben olayı anlatırken, diğer memur da yazıyordu. Arada bir gelen gözyaşlarımı elimin tersiyle silip devam etmiştim.
Benden sonra Min Seok ve diğerleri de ifade vermişti. O sırada pis sapığı dövdüklerini, muhtemelen sessiz sessiz beni süzen arkadaşının araya girdiğini ve sözlü bir tartışma yaşadıklarını, ve muhtemelen bana, 'kusura bakmayın' diyen arkadaşının da bizimkilerin tarafını tuttuğunu öğrenmiştim.
İfadelerimizi imzaladıktan sonra polisler gitmişlerdi. Ben de bizimkileri süzmeye başlamıştım. Çok hasar yok gibi görünüyordu. Sadece Min Seok'un dudağının kenarında biraz kan ve Jun Myeon'un karnında ayak izi vardı.
Jun Myeon, Min Seok'a, "Sen Min Seon'u da alıp eve git. Bugün ikiniz de izinlisiniz." dedikten sonra bana dönüp, "Sen birkaç gün daha izin yap. Kendini iyi hissettiğinde gelirsin." dedi. Ayağa kalkıp ona sarıldım. "Teşekkür ederim patron." deyip diğerlerine sarılmak için ondan ayrıldım.
Jong Dae ve Chan Yeol'a da sarıldıktan sonra, "Hepinize teşekkür ederim. Bugün benim için yaptıklarınızı unutmayacağım." dedim.
"Lafı bile olmaz." dediklerinde onlara gülümseyip kızlara sarıldım ve onlara da teşekkür ettim. No Eul, "Yarın yanına geliriz." deyince onu da başımla onayladım ve sonunda ayağa kalkmış beni bekleyen Min Seok'un kollarına gittim.
İçinde saklamak istercesine sarmıştı beni. Bir yolunu bulsa saklardı da kesin. "Haydi, gidelim artık." dedi ve kafeden çıktık. Ailem Amerika'da olabilirdi, ama burada da bir ailem vardı. Tam olarak onlara karşı hissettiklerim böyleydi ve ben onlar sayesinde şu anda iyiydim.
Eve gittiğimizde saat altıya geliyordu. Bu akşam Fairy Tale'de ekstra programım vardı ve saat sekizde başlayacaktı. Min Seok, "Ben Ae Young teyzeye durumu açıklarım." demişti ama iki saat kala yerime birini bulmaları da zordu.
Ona, "Birlikte gidelim." deyince benim evden çıkmamam için uzunca itiraz etmişti ama sonunda ona kabul ettirmeyi başarmıştım. "Ben üstüme uygun bir şeyler giyinip geleyim o halde. Hemen gelirim." deyip evine çıkmıştı.
Ben de o yokken klasik beyaz bir gömlek ve kırmızı kumaş pantolon giyinmiştim. Saçımı ensemde toplayıp makyajıma başladığım sırada Min Seok, çok şık bir takım elbiseyle odaya girdi. "Bu kadar süslenmene gerek yoktu." dedim ona hayranlıkla bakarken.
Elimdeki maskarayı alıp kirpiklerime sürdükten sonra doğrulup, "Bu gecenin piyanisti olarak şık olmak zorundayım." diye cevap verip gülümsedi. Ben saf saf ona bakarken o allığı almıştı bile.
Makyajımı tamamladıktan sonra, "Ae Young teyze ile konuştum. Geçmiş olsun dileklerini iletmemi istedi. Senin yerine çalıp çalamayacağımı sorduğumda ise çalabileceğimi söyledi. Yani evde yalnız kalmanı istemediğim için benimle geliyorsun." dedi ve ekledi. "Bu hafta için de izin verdi sana."
Duyduklarımla şaşırırken, Min Seok'a sadece teşekkür edebilmiştim. Resmen torpilliydim. Ama bir hafta izin çok uzundu. Sıkılırdım muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Pianist || XIUMIN
FanfictionBenzer isme sahip iki kişi ve adresini şaşırmış bir paket... "... sadece açım ve seni seviyorum. Başka sorun yok."