"şşş."
göz yaşım süzüldğ,
ve çocuğun göğsüyle buluştu.
jungkook sırtımı okşadı ve olabildiğince yakın durarak sarılıp belimi hafifçe tuttu.
"sikik bir utanç kaynağıyım."
en azından ağlamayı bırakmıştım.
beni sakinleştirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. "hayır, değilsin. baban bir göt."
ne diyebilirim?
küçük bir sürtüğüm.
"içine kapanık birisisin ve nedenini anlayamıyorum çünkü her türlü çok güzel ve iyi bir insansın ve bu çığlık atmak ve herkese yumruk atmak istememe neden oluyor çünkü kendini çok düşük sanıyorsun."
derin bir nefes aldı,
ve omzuma daireler çizmeye başladı.
gömleğine doğru mırıldandım. "dur."
iltifatları kaldıramazdım.
artık değil.
"demek istediğim bu, jimin. senin hakkında güzel şeyler söylediğimde bana inanmıyorsun, her zaman söylesem bile. seni çok seviyorum, ama büyük ihtimalle buna inanmıyorsun."
onun için çok kötü hissettim.
aynı şekilde hissetmediğimi biliyordu.
burada olmamın tek sebebinin başka kimsem olmaması olduğunu biliyordu,
ama umrunda değildi.
ona söylediğimde,
benim tarafımdan kullanılmanın bile bir onur olduğunu söyledi.
kendimden iğrenmemi sağladı.
onu incitmek istemiyorum,
ama kalbim şu an onu istemiyor,
ya da başka bir şeyi.
tek istediği,
min yoongi.