"sen sikik bir aptalsın."
gözleri yaşlarla dolmuştu.
"biliyorum."
"yalan olduğunu söyle."
hiçbir şey demedim.
"lütfen boktan bir şaka olduğunu söyle."
tişörtümü sıkıca tuttu.
saçımı çektim. "bir hata yaptım."
bana umutlu bir şekilde baktı. "yani pişman mısın?"
"hayır."
jungkook bacaklarını göğsüne çekti.
"biliyorsun, onu seviyorum. kabul etsem de, etmesem de, ben-"
"ve ben seni seviyorum, seni sikik gerizekalı! o götle kendini nasıl mahvettiğini izlemenin ne kadar zor olduğunu biliyor musun? ağlayışını izledim, o piç yüzünden saatlerce sana sarıldım ve sen gidip onunla sikiştin mi?! neden böylesin?"
sinirli bir şekilde ayağa kalktım.
"senden benimle ilgilenmeni istemedim! eğer çok zor bir işse yapmak zorunda değilsin! hiç onunla bunu yapmayı planlamadım, ama onu seviyorum ve duygularım önüme geçti!"
"ve ben seni seviyorum. ve sen umursamıyorsun, ve bu beni çıldırtıyor, ve sana yumruk atmak istiyorum, ama yapamam çünkü senin aptal kıçını asla incitmek istemiyorum."
yanağından bir yaş süzülürken, sesim kısıklaştı. "jungkook, neden son zamanlarda itiraf ettin? neden benden hoşlanıyorsun ki? hak etmiyorum."
"çünkü hayatla çok mutluydun. karanlıktaki parlak ışıktın ve olan her şeyden sonra seni böyle karanlık görmek hayatımdaki en zor deneyim."
gözyaşları çocuğun yanaklarından süzülüyordu.
gözlerindeki sıcak suyu sildim.
"tamamen hayret ettiğin ve hayran kaldığın kişinin yıkılışını görmenin ne kadar zor olduğunu biliyor musun?"
bu konuşmaya karşı titrek bir nefes bıraktım.
"çöp kutularının arkasında seni ağlarken ilk kez gördüğümde çok korkmuştum. seni daha önce sadece mutlu ve güçlü olarak gördüm, ama güzellik ve eğlenceyle dolu gözlerin sadece boştu."
tişörtümde ağladı, ama gerçekten umursamadım.