15.Bölüm

424 59 12
                                    

Hani her kızın küçüklük hayali vardır. Şu günün birinde geleceğine inandığı beyaz atlı prensini bekler. Ve o prensin onu mutlu edeceği günü iple çeker.

Şu an beraber yapmak istediğim şeyi bir başkası sayesinde görüyor olmam bir kez daha içimde kendime olduğum yeri hatırlatma isteği uyandırdı.

"Bunu neden bana gösteriyorsun?"diye sordum gün doğuşunu izlerken. Sabahları soğuk olduğu için ellerimi kollarımda gezdirdim. Bu güzel görüntüyü son halleriyle hafızama kazıyordum.

"Güzel şeyleri kaçırdığını söyledin." dedi. Yüzünde ki ifade çok anlamlıydı. Dişlerini sıkıyordu yine. Belki soğuktan sıkıyordu ama onu anlayamamak beni yıpratıyordu.

"Teşekkürler."dedim gözlerine, yeşilin belkide en sevdiğim tonuna bakarken.

Bir şey demedi. Saniyeler sonra "Hadi aşağı inelim."dediğinde fark ettim tekrar. İstediğim şeyleri nadir yapabildiğimi...

Aşağı inerken üstümde ki harika tatlı pijamalarımla, alüminyum kutuda ki ayna sayesinde bakışıyordum.

"Benefşe."dedi. Ona karşılık olarak "Hım." kelimesini yeterli gördüm. Çünkü her seferinde üzerimde ki tatlı ayıcık ile bakışmıyordum. Ve de bindiğim alüminyum kutuda dahil olmak üzere... Meşguldüm yani...

"Ayna çatlayacak."dedi. Ona 'ciddi mısın?' bakışını attım. Gözlerini benden kaçırdı.

Eve girdiğimizde her zaman ki emir moduna girmişti.

"Biraz daha iyi sonra kahvaltı yapar evden çıkarız Çise seni alışveriş merkezine götürecek."dedi.

Aklında nasıl bir plan var merak ediyordum doğrusu. Yüzünde hiç bir hareket olmayınca insan sinirleniyordu doğal olarak.

Odama geçtim. Ve yatağımın üstüne oturdum. Ayağımı diğer ayağımın üstüne attım. Ve uyuyup uyuyamayacağımı gözden geçirmek için kendimi yokladım.

Sanırım uyuyamayacaktım. Aman ne güzel... Oda da canım sıkılsın istemiyorum. Ama burada oturmam lazım. Ya da gidip televizyon mu izlesem.

Evet evet en iyisi televizyon izleyeyim...

Odanın kapısını yavaşça açtım. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Hani korku filmlerinde bir yerden kaçmaya çalışırken tam arkasından biri gelir ya işte öyle bir şey. Sanırım buna hiç bir zaman alışamayacağım.

Hemen oturma odasına geçip kumandayı kapatım ve koltuğa atladım. Televizyon izliyorum diye bana kızacak hali yok ya. Rahat rahat izle Benefşe.

Kanalları gezerken sabah haberlerinde durdum. Bir çocuk kaybolmuştu ve babası onu arıyordu. Bu haberde takılı kaldım. Gözlerim doluyordu çünkü, çünkü yapacak bir şeyim yoktu. Bir gün babam da şu haberlere çıkıp kızımı arıyorum diyecek mi diye merak ediyordum. Ediyordum çünkü o ve ben tektik. Birbirimizden başka kimsemiz yoktu. Ya da ben öyle zannediyordum. Babam bana hep dünyam derdi, canım derdi, biriciğim derdi. Ama şu an yoktu ve beni merak edip etmediğinden bihaber oturuyordum şu televizyonun başında. Yüzümden boncuk boncuk süzülen yaşları elimin tersiyle sildim.

"Neden ağlıyorsun?"

Sildim çünkü yakalanmıştım. Burası benim evim değildi. Ne kadar rahat olabilirdim ki. Nasıl başka bir oda da bu kadar rahat ağlayabilirdim. Ben hiç bir zaman sesli ağlamazdım... Annem beni bu dünya da bırakıp gitti diye de sesli ağlamamıştım. Çünkü biliyordum annem oralarda bir yerlerde izliyordu beni. Sesli ağlamadığım halde yakalanmıştım.

Baran koltuğun ucuna oturdu ve tam yüzüme bakıyordu.

"Gider misin? Rahat ağlayamıyorum." dedim. Ama hâlâ bana bakmaya devam ediyordu. Ben ona anlatmam gerektiğini düşünmüyordum.

"Ne dersen de anlatmayacağım."dedim kaşlarımı çattım. Ama o kollarını göğsünde birleştirdi ve bir bakışıyla beni resmen anlatmaya zorladı. Resmen...
Bende hemen döküldüm tabi ne sandınız. Benefşe anlatmayıp da ne yapacak...

Ama bir konuda yanıldınız. Her şey karşılıklı...

"Bir şartla."

"Bana şart mı sunuyorsun. Sana anlattırabileceğim gizli yönlerim var." dedi gayet ciddi bir şekilde.

"O zaman anlatmayacağım."dedim koltuktan kalktım ve tam yanından geçereken kolumdan tutup gayet çevik bir hareketle beni koltuğa geri oturtdu.

"Şart ne?"dedi bir eliyle hâlâ kolumu sıkıyordu. Elini çekmesi için boşta kalan elimle elini ittim.

"Benim sana anlattığım her sır karşısında sen de bana bir sırrını söyleyeceksin."

"Peki bu sırlar senin öğrenmek istemediğin şeylerse."dedi göğsünde birleştirdiği kollarını çözüp koltuğa yanıma oturdu.

"Hâlâ öğrenmek istiyorum."dedim.

"Kabul."dedi ve devam etti. "Anlat."
Ne kadar ciddiydi. Bu oda da aşırı loş. İnsan ister istemez korkuyor.

"Neyi." Şimdi anlatacağım bir sır değildi. Ne diyeceksem. Resmen söylediğimde benle dalga geçecek.

"Babamla ilgili beni arayıp aramadığını merak ediyorum."

"Ağladığın konu bu mu?"

Ne dedim ben. Dalga geçecek işte. Ah Benefş ah... Neyse B planına geçelim.

"Ağladığım konu burada olmam."

Durdu. Düşündü. Derin bir nefes aldı. Gayet ciddiydi.

"Neden burada olduğunu düşündün mü? Neden sen mesela. Neden şu an benim yanımda oturan kişinin sen olduğunu hiç düşündün mü?"

Söylediği cümle üzerinde düşünme gereği duydum. Gözlerimi Baran'ın gözlerinden uzaklaştırıp kapalı perdenin desenine doğru çevirdim. Bunu daha öncede düşünmüştüm. Ama şimdi bir sebebi olduğuna inanıyordum.

"Her sır karşılıklıdır. Ama sen benim sırlarımla kafa tutamazsın. Seni aşar bunlar."dedi. Sesini hâlâ aynı tonda tutup bu kadar iğneleyici şekilde söylemesi konuşma eğitimi alıp almadığını merak etmeme sebeb oldu.

"Neden buradayım neden ben?"dedim gözlerimi ona sabitleyerek. Madem bir sebebi vardı öğrenmek istiyordum. Onu daha tanımıyordum bile. Ne yapmış olabilirdim ki...

"Bunu ileride öğreneceksin. Bunları öğrenmeden önce yaşayacağın bir sürü şey olacak. O zamana kadar senin tabirinle 'korkularınla' yüzleşmen gerekecek. Yaşaman ve öğrenmen gereken bir sürü şey var."

Ne yaşamamı istiyordu. Neleri görmem gerekiyordu. O kadar gizemli bir insandı ki. Biri nasıl bir şey demeden durabilirdi. Ben kendimi asla ve asla tutamazdım..

Onu tanıdıkça hakkında öğrendiğim her şey onu tanımamı değil gizeminin artmasını sağlıyordu. Korkuyor muydum? Hayır. Onu tanımak mı istiyordum? Evet.

"Anlatmadan nasıl öğreneceğim?" diye sordum. Gözlerini benden hiç ayırmıyordu. Bir an bile. Karanlıkta ki gölgemdi belkide. Beni tam olarak yansıtmadığı için. Ya biraz uzun ya da biraz kısa hiç bir zaman eşit değil.

"Yaşayarak. Görerek. Kendin keşfedeceksin."

"Nereden başlasam daha çabuk biter."

Bunu nasıl söyledim pek bir fikrim yoktu ama bu korkunç oyunun bitmesini istediğimden emindim.

Beklemediğim bir anda bana yaklaştı dizleri dizime değiyordu. Sağ kulağıma yaklaştı. Nerdeyse dudakları kulağıma değicekti. Kulağıma fısıldadı.

"Kim sana bu iş bittikten sonra yaşayacağını söyledi."dedi. Dedikleri kulağıma değip geçti. Bunun üzerine ne kadar konuşabilirdim ki. Ne diyebilirdim. Tek yaptığı beni susturmak ve gizli gerçekleri öğrenmemi istememekti.

Söylediklerinden sonra beş ya da on saniye daha kulağımın hemen yanında nefes alış verişisini dinledim ve sonra yanımdan kalktı.

Korkmamı istiyordu...

Korkmayacaktım!

CESURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin