Keşke poposu bu kadar şahane olmasaydı.
Şişman, sarkık ya da tahta gibi dümdüz olsaydı veya yürürken çirkin bir şekilde titreseydi onu yok sayması kolay olurdu.
Ama öyle değildi. Kusursuzdu. Her türlü giysiyle çok güzel görünen, sıkı yuvarlak müthiş bir popoydu. Yürürkende kesinlikle titremiyordu.Hayır, zarifçe salınıyordu.
Hipnotizmacının elindeki saat gibi bir o yana bir bu yana gidip geliyor beğeni dolu yırtıcı bakışları üzerine topluyor mekandaki herkesin sertleşmesine neden oluyordu.
Park Chanyeol başını çevirip buz gibi birasından bir yudum aldı. Penalty box'ın pek çok televizyonunda gösterilen futbol maçıyla geç saatlere kadar kalan müşterilerin yükselen sesleri etrafı gürültüye boğuyordu. Ait olduğu yerdeydi çevresindekiler kendi arkadaşlarıydı.
Tabii en büyük felaketi başının püsküllü belası olan Byun Baekhyun hariç.
Gözünün önünden gitmeyen bir popoya sahip olmasının yanı sıra Baekhyun , Chanyeol için büyük bir eğlence kaynağıydı. Rekabetçi damarı kilometrecelerle uzunluktaydı ve Marie Claire'deki başyazarlık görevini Chanyeol kaptığından beri Baekhyun ona ayırdığı köşe yazılarıyla kendini hatırlatmayı sürdürüyordu.
Her şey Baekhyun'un Maison'ın küçük rakiplerinden biri olan Marie Claire adlı dergide haftalık köşesinde dile getirdiği şikayetlerle başlamıştı. Bahsettiği kişinin pantolondaki fazlalığı üstlerine karşı iyi kullandığından işe alındığını söylediği yazarın kendisi olduğunu gayet iyi bilen Chanyeol ertesi hafta kendi sütununda aynı sertlikle cevap verirken hiç vicdan azabı duymamıştı.
Chanyeol hatırladığı kadarıyla erkeklerin doğaları gereği bazı işler için daha uygun olduğunu eğer bunu hazmedemiyorsa Baekhyun'un kendisine daha uygun bir iş yapması kendisininde bir erkek olduğunu hatırlatmış kabul etmiyorsa da dantel örmesi yada kozmetik reyonunda tezgahtarlık yapması gerektiğini yazmıştı.
Baekhyun'un bu tavsiyeyi pek iyi karşılamadığı şaşırtıcı değildi. Hemen ertesi hafta bastırmayı başaramadığı bir öfkeyle Chanyeol'un pantolonunun önünde Tanrı vergisi bir kabarıklık olmasının o fazlalığı nasıl kullanacağını bildiği anlamına gelmediğini kendisinin daha taşaklı olduğuna dair iddiaya girebileceğini yazdı. Tam olarak bu kelimeleri kullanmadıysa da Chanyeol ana fikri anlamıştı.
Birasından bir yudum daha almak hafızasını biraz daha canlandırdı. Aralarındaki yarış işte o yazıdan sonra başlamıştı.
Chanyeol'un cevabı ''Öyle mi? Seni bungee jumping yaparken görelim kimin taşakları daha büyük o zaman konuşuruz?'' anlamına gelen bir cümleydi.
Baekhyun'un bunu yapmasını beklemiyordu ama birkaç hafta sonra Baekhyun'un siyah beyaz fotoğrafı karşısındaydı. Sadece ayağına bağlı bir lastikle köprüden baş aşağı sarkıyordu. Gözlerini öyle sıkı yummuştu ki Chanyeol o gözlerin bir daha açılabilmesine şaşırdı. Kore nüfusunun yarısını sağır edebilecek bir çığlık atıyor gibi görünüyordu.
Ama hakkını vermek lazımdı Baekhyun bu işi becermişti. İlk bungee jumping deneyimini anlattığı köşe yazısının sonunda Baek Chanyeol'a erkekliğini ispat etmek için paraşütle atlamasını söyleyerek meydan okumuştu.
Chanyeol'un yüksekten nasıl nefret ettiğini bilse sevinçten çıldırırdı herhalde ama Chanyeol ne Baekhyun'un ne de okurlarının kendisinin bir korkak olduğunu düşünmelerine izin verecek değildi. Yiğitliğine leke sürdürmek yerine bir uçaktan atlamayı tercih etmişti. Atlayış sırasında korkudan altına yapacaktı neredeyse ama sonraki hafta paraşütlü fotoğrafını gördüğünde Baekhyun'un yüzünün alacağı şekli hayal etmek birkaç gün hayaları korkudan büzülmüş halde dolaşmaya değmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMBAT
Fanfiction"Ben spor muhabiri olmak istiyorum, hem de çocukluğumdan beri. Beyzbol, basketbol, Amerikan futbolu, hokey, tenis, futbol, golf... hepsini seviyorum. Günün on iki saati spor istatistikleri beynimde dolaşıp duruyor." "Kalan on iki saatte ne düşünüyor...