"Vay canına! Demek Buzlar Prensi'ni öptün ha? Dilinin donup düşeceğinden korkmadın mı?"
Arkadaşının hayret dolu sorusuna, "O ara dilimi düşünmüyordum pek" diye cevap verdi Chanyeol.
"Ah be birader" diye homurdandı Jongin, bir yandan da langırt masasının çubuklarını ardı ardına çevirerek Chanyeol'un pasını durdurmaya çalışıyordu. Bir seksen iki metrelik kalecinin üzerindeki tişörtün göğsünde bir sincap resmi vardı. Sincap zırh giymiş, eline bir kalkan almıştı, altında ise HAYALARINI KORU yazıyordu.
Jongin'in zevki, asla büyümeyen Peter Pan'i andırırdı. Ara sıra yiyip içip eğlenmek için toplandıkları dairesi bile bir yetişkinin yaşadığı yerden ziyade bir lunaparka benzerdi.
Şehre yukarıdan bakan geniş pencereleri, büyüklüğü, pırıl pırıl ahşap parkeleriyle çoğu kişi o daireye sahip olmak için her şeyi yapar ve o mekanı Jongin'den çok farklı bir şekilde değerlendirirdi ama Jongin'in yaşadığı yer Tom Hanks'ın filmindeki çatı katından farksızdı. D.P.K. takımının kalecisi pek çok açıdan bir erkeğin bedenindeki oğlan çocuğu gibiydi ve yaşadığı ortam da bunun ispatıydı.
Kyungsoo ortalığı toparlamaya, olgun ve ev görünümü detaylarını eklemeye başlamıştı ama mucizeler bir anda gerçekleşmiyordu tabii. Jongin'in langırt masası, tilt makinesi, duvardaki devasa plazma televizyonu duruyordu. Parkenin bazı yerleri, köşedeki kale ile yatak odası kapısına asılı olan potanın kullanıldığı futbol ve basketbol maçları yüzünden aşınmıştı. Jongin hayatını hokey oynayarak kazansa da fırsat eşitliğine inanırdı.
Jongin'in evinde son model bilgisayar oyunu donanımları, PlayStation, Xbox, Wii ve üçü için de akla gelebilecek her oyun mevcuttu. Sanat anlayışı ise sokak tabelaları ile sporcu posterlerinden ibaretti ve bunları yapıştırmak için o an eline ne geçtiyse kullanmıştı.
Ev sahibine ödediği depozitoyu geri alamayacağı kesindi.
Chanyeol bir kez daha profesyonel sporcuların gereğinden çok para kazandıklarını düşündü. Kendi kazancı ise yeterli değildi.
İşte bu yüzden her fırsatta Jongin'in evinde takılıp oyun salonuna benzeyen ortamından yararlanmaktan çekinmiyordu. Arkadaşının çok miktarda bira ve pizza ısmarlamasını da dert etmiyordu.
"Onu tekrar öpecek misin?"
Alçak, sakin sesiyle Luhan sormuştu bu soruyu. Son oyunu kaybettiği için kendini siyah, deri kanepeye atmış, o geceki pizzanın malzemelerini seçme hakkını kimin kazanacağını görmek için bekliyordu.
Jongin'in köpeği olan Monggu ise onun yanındaki iki mindere yayılmış, patilerini aşağı sarkıtmış başını da Luhan'ın bacağına yaslamıştı. Hayvanın salyalar akıtan ağzının olduğu noktada gittikçe genişleyen bir leke dikkati çekiyordu.
Luhan, Monggu'nun salyalarından rahatsız oluyorsa bile hiç belli etmiyordu. Artık Monggu'ya da, salyalarına da alışmıştı.
Jongin öldürseniz itiraf etmeye yanaşmazdı ama bu köpek onun bebeği gibiydi. Onun üzerine titriyor, evde istediği gibi koşturmasına izin veriyor, kendi yemekleriyle besliyordu.
Jongin köpeğin birilerini tavlama konusunda çok yararlı olduğuna yemin ediyordu. Kyungsoo ile tanışıp sırılsıklam aşık olmadan önce amigo kızlar etrafından hiç eksik olmazdı ve bunun kısmen Monggu'nun karşı konulmazlığından kaynaklandığında ısrarcıydı.
Ama Chanyeol'un derdi arkadaşının hayvanlar konusundaki garip zevkine hayıflanmak değil pizza malzemelerini seçme hakkı kazanmak ve belki Baekhyun konusunda dostça tavsiyeler almaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMBAT
Fanfiction"Ben spor muhabiri olmak istiyorum, hem de çocukluğumdan beri. Beyzbol, basketbol, Amerikan futbolu, hokey, tenis, futbol, golf... hepsini seviyorum. Günün on iki saati spor istatistikleri beynimde dolaşıp duruyor." "Kalan on iki saatte ne düşünüyor...