Pazartesi sabahı Baekhyun ofisindeki masasına doğru neşeli bir yürüyüş ve gülen bir yüzle ilerledi. Kendini bu kadar iyi hissettiğine inanamıyordu.İlk kez işe gelirken mutlu olmuştu. Mesajlarına, e-postalarına bakmak, yazı işleri toplantısına girmek, köşesiyle ilgili yeni fikirler bulmak için sabırsızlanıyordu. Bunlar artık rutin işler, istediği yere varana dek debelenmesi gereken bir bataklık gibi gelmiyordu Baekhyun'a.
İlk kez ait olduğu yerde durduğunu, yaptığı işin onun kaderi olduğunu hissediyordu.
Para konusundaki endişelerine gelince...
Tamamen yatıştıkları söylenemezdi, ama Chanyeol'un babasını arayıp yapacağı planlar hakkında uzun uzun konuşunca epey azalmışlardı.
Chanyeol'un babası Baekhyun'a her şeyi organize edecek bir yatırım danışmanının adını da vermişti, böylece ne para ne de gelecek konularında endişelenmesi gerekecekti.
Defalarca denemesine rağmen Bay Park'a yardımı ve öğütleri için minnettarlığını gerektiği şekilde ifade edememişti. İçinden bir ses Chanyeol'a teşekkür etmenin bir yolunu bulması gerektiğini söylüyordu.
Tek sorun aklına hep teşekkür etmenin ateşli ve terli yollarının gelmesiydi.
Kaygısız ruh halini bozan tek şey Chanyeol'du. Onunla ne yapacağını gerçekten bilemiyordu.
Sevişmelerinin sürmesini istiyor muydu?
Evet istiyordu, özellikle de başka hiç kimse onu bulutların üzerine çıkarmayı başaramadığı için.
Aralarında olup bitenlerin ciddileşmesini istiyor muydu?
İşte bundan pek emin değildi. Bazı anlarda yanıtın evet olduğunu düşünüyor, normal bir çift olup arkadaşlarıyla takıldıklarını, birbirlerini tanıdıklarını hayal edebiliyordu.
Ama bazen bu sorunun yanıtı hayır oluyordu. Aralarında yüzeysel konuşmalardan, insanın aklını başından alan sevişmelerden fazlası olabileceğini düşünmek bile saçmalıktı.
Bilgisayarını ve telesekreterini aynı anda çalıştırırken o anda bunun için endişelenmesi gerekmediğini düşündü. Muhtemelen Chanyeol'u birkaç gün görmeyecekti, yani ne yapacağına hemen karar vermesi şart değildi.
E-postalarına tıklarken bir yandan da iki telefon mesajıyla ilgili notlar aldı. Üçüncü mesajı duyunca duraksadı.
Arayan Japonya'da bir gazetenin editörüydü. Baekhyun önceki ay ona özgeçmişini göndermiş, birkaç hafta önce de mülakat için Japonya'ya uçmuştu. Bir an kalbinin durduğunu sandı, tekrar atmaya başladığında ise temposu normalden çok daha hızlıydı.
Tüm dikkatini verip hep duymayı hayal ettiği sözcükleri dinledi. Arayan kişi kendisine şu an çalıştığından daha büyük, daha saygın bir gazetede daha iyi bir iş teklif ediyordu.
Sersemlemiş bir halde adamın adını, telefonunu, dâhili numarasını ve telefonda bahsettiği teklifin detaylarını not aldı.
Ahizeyi yerine bırakıp gıcırdayan koltuğunda arkasına yaslandı.Durumun tuhaflığı yüzüne bir tokat gibi inince, Baekhyun ses çıkardığını bile fark etmeden, neredeyse histerik bir kahkaha döküldü dudaklarından.
Çok komikti.
Ne dilediğine dikkat et, derdi babası her zamanki bilgece tavrıyla, gerçek olabilir. Onca zamandır elde etmeye çalıştığı şey buydu. Daha iyi bir iş, daha yüksek maaş, daha itibarlı bir görev, yazacakları konuşunda daha fazla özgürlük, gazeteciliğin basamaklarını çıkıp yükselme, belki New York Times veya CNN'de çalışma şansı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMBAT
Fanfiction"Ben spor muhabiri olmak istiyorum, hem de çocukluğumdan beri. Beyzbol, basketbol, Amerikan futbolu, hokey, tenis, futbol, golf... hepsini seviyorum. Günün on iki saati spor istatistikleri beynimde dolaşıp duruyor." "Kalan on iki saatte ne düşünüyor...