Chanyeol'un hatırlayabildiği kadarıyla ilk kez onların masasından kahkahalar yükselmiyordu. Baekhyun'un Sehun ve Kyungsoo ile beraber geldiğini görmüştü ve o andan beri göz ucuyla onu izliyordu.
Baekhyun'un dudaklarını düşünmeden duramıyordu. Tadı, dokunuşu hep aklındaydı. O kısa ama etkili öpüşme Chanyeol'u tahmin edemeyeceği kadar çok etkilemişti.
Hala zaman zaman dudaklarının karşısında onun dudaklarının hareket ettiğini, bedeninin kendi bedenine ikinci bir ten gibi yapıştığını hissediyordu.
Jongin ile Luhan önceki hafta Paper Kings'in 4-2 yenildiği maçı hararetle tartışmaya devam ediyorlardı. Chanyeol onları yarım kulakla dinliyor, dikkatini salonun diğer tarafındakilere veriyordu.
Her zamanki gibi önlerinde parlak renkli içkilerle gürültülü kahkahalar atmak yerine garip bir biçimde sakin görünüm sergiliyorlardı.
Chanyeol ne konuştuklarını merak ediyordu. Dudaklarını okumayı denedi ama bu konudaki başarısızlığını kabullenmek zorunda kaldı.
Birkaç dakika sonra garson masayı toplamaya gelince hepsi hesabı ödemek için cüzdanlarını açtılar.
Baekhyun ayağa kalktı, şöyle bir sandeleyip dengesini bulmak için masanın kenarına tutundu. Kyungsoo onun yanına gidip dirseğini tutarak kulağına bir şeyler fısıldadı. Baekhyun başını sallayıp döndü, barın kapısına doğru dikkatli ve ölçülü birkaç adım attı.
Chanyeol ne yapacağını düşünmeden ayağa kalkıp ilerledi. Kyungsoo başka bir şey söyledi, Baekhyun başıyla onayladı. Ne konuştuklarından emin olan ve laflarını bitirmelerini istemeyen Chanyeol araya girdi.
"Selam."
Sesi kendi kulağına bile gereğinden fazla canlı gelmişti.
Üç adam da başlarını kaldırıp onun olduğu tarafa baktılar.
Kyungsoo ile Sehun "Selam" diyerek onu selamladılar. Baekhyun'a sadakatleri yüzünden tavırları pek dostça değildi ama bağlantıları nedeniyle kibarlığı elden bırakmıyorlardı.
Baekhyun ona dik dik bakmakla yetindi.
Aralarındaki yarım metrelik mesafeye rağmen Chanyeol onun sarhoş olduğunu anlayabiliyordu. Belki yerlere yuvarlanacak kadar kötü değildi ama eve arabayla gidemeyecek kadar içmişti.
Doğruca konuya girdi.
"Biri içkiyi fazla kaçırmış galiba. Seni evine bırakayım mı? Zaten yolumun üstü."
Tabii uzun yoldan giderse.
Bir an kimse yanıt vermedi. Baekhyun'un suratı asıldı, sonra Kyungsoo konuşmaya başladı.
"Çok iyi olur, sağ ol. Ben de Jongin'le eve gitmek istiyordum ama Baekhyun güvende olmadan içim rahat etmeyecekti."
Muhtemelen arkadaşının yere düşmemesi için uzanıp hem Baekhyun'un hem Chanyeol'un kollarını tuttu ve birbirine bağladı.
Chanyeol Baekhyun'un geri çekilmesini, kolunu kurtarmasını, hatta onun dokunuşuyla kapmış olabileceği bitlerden kurtulmak için silkelemesini bekledi. Tanrı biliyor ya, Baekhyun onun hayatında gördüğü en asabi, en kasıntı insandı ama elini çekmek yerine parmaklarını pençe gibi kıvırıp Chanyeol'un kolunu tuttu.
"Beni bırakıyor musun?" Diye bağırdı Kyungsoo'ya ama Chanyeol, onun sadece biraz yüksek sesle fısıldadığını düşündüğünden emindi. "Hem de bu gece anlattıklarımdan sonra? Ne biçim arkadaşsın sen?"
Alınmış veya gücenmiş gibi görünmeyen Kyungsoo uzanıp arkadaşının saçlarını karıştırdı.
"Şu an böyle düşünmüyorsun, biliyorum ama aslında iyilik yapıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOMBAT
Fanfiction"Ben spor muhabiri olmak istiyorum, hem de çocukluğumdan beri. Beyzbol, basketbol, Amerikan futbolu, hokey, tenis, futbol, golf... hepsini seviyorum. Günün on iki saati spor istatistikleri beynimde dolaşıp duruyor." "Kalan on iki saatte ne düşünüyor...