Hicran ailesiyle görüştükten sonra hastaneye gitti. Hastane bahçesinden içeri girdiğinde Onu görüp hiçbirşey olmamış gibi davranmanın provalarını yapmakla meşguldü.
İtalya'ya gitmişti ama adeta kaçmıştı. Mert'in onu reddettiği günü düşündükçe içi yanıyordu. Halbuki onun da kendisinden hoşlandığını düşünmüştü.
İki yıldır yurt dışındaydı ama her Allah'ın günü yaptığı şeyin utancıyla uyuyordu. Geçmiş bir bir gözlerinin önünden geçiyordu. Kafasından tüm düşünceleri atıp göğsünü dikleştirdi. Artık o küçük zayıf kız değildi.Göbeğini açık bırakan baskılı beyaz tişörtü ve siyah taytıyla fazlasıyla çekiciydi. Saçları belinden aşağı salınıyordu ve doğal saman rengiydi. Hiçbir zaman boyaya veya herhangi özel bir bakıma ihtiyacı olmamıştı. Kendinden dalgalı ve gürdü.
Genç kızın kapıdan girmesine fırsat kalmadan Mert ve iki arkadaşı ellerinde bardaklarla dışarı çıkıyordu. Mert muhabbete dalmış genç kızı görmemişti. Hicran onu etkileyeceğine yüzde yüz emin bir şekilde "Mert abi?!"diye seslendi.
Mert sağ tarafına başını çevirince gözleri ışıldamıştı. Bu... birkaç gün önce havaalanından getirdiği Hicran mıydı? Bu kardeşim dediği Hicran mıydı? 3 yıl önce beraber gittikleri aile pikniği aklına geldi.
"Kötü burktun Hicran. Hastaneye gitmeliyiz."dedi Mert kızın ayağını incelerken.
"Ya şimdi kimsenin keyfini kaçırmak istemiyorum. Bir kenarda otururum. Akşam abim götürür."
"Peki."deyip küçük kızı kucağına aldı ve piknik yerine yürümeye başladı. Hicran ona ilk gördüğü andan beri aşıktı. Bu tek fırsatı olabilirdi. "Mert!"dedi.
Genç adam kızın o tatlı,masum yüzüne bakınca gülümsedi. "Efendim."
Hicran bir anda dudaklarını Mert'in dudaklarına kapattı ve Mert onu kollarından indirene kadar da bırakmadı. "Ne yapıyorsun sen Hicran?"
"Özür dilerim..ama seni seviyorum."dedi korkuyla.
Mert kısa bir şaşkınlıktan sonra Hicran'ı baştan aşağı süzdü ve kaşlarını çatıp bir öğretmen aşağılaması tonunda konuştu. "Sen...daha çocuksun. Bunu hiç
olmamış kabul edeceğim."deyip gitti.
Hicran birkaç dakika sonra Mert'in gittiği yerden abisinin geldiğini gördü. O günden sonra da utancından Mert'in yanına yaklaşamadı.*******
Sinan yatak odasını özellikle Selin'in yatak odasına ve mutfak camına bakan cepheye yerleştirmişti. Böylece istediğinde, ki Selin engelleyecek birşey yapmazsa, onu görebilecekti. Geçen yıl aldığı eve bakınca iyi ki dedi. Kendisi bu kadar büyük camları sevmezken Selin ısrar etmişti. Hatta o gün tartıştıklarını bile hatırlıyordu. Ne kadar boş birşey hakkında tartıştıkları için kendine kızdı Sinan. E tabi o zamanlar bu duruma geleceğini bilemezdi.
Selin hastaneden döndüğünde çok yorgun ve açtı. Kapıdan girip ölü sessizliğini dinledi. Arada bir ses çıkaran buzdolabı,derin dondurucu ve Bihter'in koltukta uyurken çıkardığı mırlamadan başka ses yoktu. Anahtarı sinirle asıp üst kata çıktı. Sıcak bir duş alıp üzerini giyindi. Bu yalnızlığı çekilecek gibi değildi.
Acaba Sinan gelmiş miydi?
Pencereye yaklaşıp sürgülü teras kapısını açtı ve olduğu yerde sıçradı. Sinan bir elini cebine sokmuş, diğer kolunu da cama dayamış öylece onu izliyordu. Selin bu ne cüret deyip terasa çıktı ve Sinan'a camı açmasını işaret etti. Adam kafasını çıkarır çıkarmaz "Şimdi de beni mi gözetliyorsun Sinan?!" dedi dişlerini sıkarken."Evimim camından bakmamın bir mahsuru mu vardı Selin Hanım?"
"Çocuk mu kandırıyorsun? Bal gibi de gözetliyorsun işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT MEVSİM [Tamamlandı]
Romansa♧Berbat bir evliliği sonlandırmaya karar vermiş iki genç; hayatın onlara oynadığı oyunları atlatıp, yüzeysel yaşadıkları aşklarını derinlere taşıyabilecekler mi?♧