317

10.7K 569 398
                                    

317 gün...
Hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorunda kaldığım , nefes almadan geçirdiğim 317 gün. Saklandığım 317 gün. Her an Jason'ın ölümünü düşündüğüm 317 gün. Hiç tanımadığım insanların arasında , sanki onlardan biriymiş gibi yapay gökyüzü ve yeryüzünden oluşan bu kayıp şehirde , Tartarus'ta sanki hiçbir şey yokmuş gibi yaşamak zorundayım. Kim olduğumu bilmiyorlar , nereden geldiğimi de bilmiyorlar. Herhangi bir Aris olarak tanıyorlar beni , en azından hakkımda sadece bu kadarını biliyorlar çünkü anlatılan bu. Gerisi kendi yorumlarına kalıyor. İçine kapanık , konuşmayı sevmeyen itici ve bir o kadar da soğuk bir kız... Dard'ın kız arkadaşı olarak sıfat kazanıyorum. Çünkü teklif bu şekildeydi. Zaman Koruyucusu'na karşılık , ben. Dünya'nın ve Ariçem'in kurtuluşuna karşılık , Dard ile birlikte olmam. Ki bu Olimpos'ta bağlılık yemini anlamına geliyordu. Eminim ki Arisler kendi aralarında çok şanslı olduğumu konuşuyorlardı. Sürekli bana Dard'ın ne kadar iyi birisi olduğundan bahsedip duruyorlardı. Tanımasam sanırım inandırıcı bile olabilirlerdi. Elaina'nın çocuğu olması ve bir ölümsüz olması Dard'ı onların gözünde adeta bir "efendi" yapıyordu. Son birkaç ayda iki üç kutlamaya katılmıştım. Mutlu insanlardan , çiçeklerden , süslerden ve gülücüklerden oluşan ortamlardı. Dard'ın yanında nefes almak bile bana zor gelirken bu ritüele nasıl katlanacaktım ? Yanlış anlaşılmasın evet güzel şeyler ama sevdiğiniz kişi ile güzel olan şeyler. Mecbur bırakıldığınız durumda da benim şu anki halimin bir benzerini yaşıyorsunuz. Ki sanırım bu Tartarus'un kendisinden bile daha korkunç. Beni asıl boğan his tam olarak bu. Mecburiyet ve çaresizlik. 

***
"Günaydın , yemek yedin mi ?" diye sorduğunda başımı kitaptan kaldırıp Percy'e baktım. Kütüphanede oturmuş sıkıntıdan bir şeyler karıştırıyordum. Pek okuduğumda söylenemezdi.  Olimpos'un Ariçem'e benzer hiçbir tarafı yoktu. İnsanlar burada hayatını kazanmak için herhangi bir çaba sarf etmiyorlardı. Üst düzey bir refaha sahiptiler. Herkes sinir bozucu düzeyde mutluydu. Gerçek anlamda "sinir bozucu" düzeyi hayal edin. Silaha dair en ufak bir şey yoktu ki Amarande'yi de diğer Arislerden saklamak zorunda kalmıştım. Dard hoş karşılanmayacağını söylemişti. Percy'nin bu duruma alışması daha da uzun sürmüştü. Gününün çoğunluğunu kendi kendini eğiterek geçiriyordu. Sık sık da birlikte çalışmamıza rağmen gizlenmek zorunda kalıyorduk. Savaşı veya sonuçlarını bilmeyen bir halka savunmanın mantığını kavratmamız imkansızdı. Zaten böyle bir çabamızda olmazdı. Kendi dünyalarında o kadar mutlulardı ki... Neyse. Kadınlar sadece çocukları , eşleri ve kıyafetleriyle ilgileniyorlardı. Mesela pantolon giymeleri hoş karşılanmıyordu. Kadınların bu kadar her şeyi bir kenara bırakıp amaçsız bir hayat yaşaması dayanılır gibi değildi. Bana göre hiç değildi. En tuhafı da hiç şikayetçi bile olmamalarıydı.  "Atıştırdım bir şeyler." diye geçiştirdim sorusunu. Kızların çoğu Percy'e karşı aşırı bir ilgi gösterse de Percy birkaç kez partilerde takıldıktan sonra kendini iyice şatoya kapatmıştı. Dard ile zaten hiçbir konuda anlaşamıyordu ve anlaşmak gibi bir çaba da göstermiyordu. "Sarı şeytan nerede ?" diye sorduğunda gülümseyerek omuzlarımı silktim. "Bu herifle evlenmek istediğine emin misin sen ?" diye sordu. Kaşlarını çatmış bir şekilde ciddi ciddi ifademi inceliyordu ki Percy için ciddi olmak fazlasıyla zor bir işti. Bu soruyu bana yaklaşık ellinci soruşuydu. "Kaç kez daha konuşmamız lazım bu konuyu bilmiyorum ama sen de yanımdaydın tüm olanlar esnasında. Zorunda olduğumu biliyorsun Percy. Kan yemini ettim. Acheron nehri üstüne kan yemini ettim ve bu yeminin bozulmasının tek yolu karşı tarafın şartlara uymaması." Percy gözlerini devirerek "O yılana güvendiğini söyleme bana. Ariçem'den en ufak bir haber bile alamadık. Belki Zaman Koruyucusu'nu serbest bırakmadı bile." kitabı kapatıp ayağa kalktığımda güneş yeni yeni kendisini gösteriyordu. Üst tarafta kalan dev camlardan içeri sızan gün ışığı kütüphaneyi aydınlatıyordu. "Sen de vardın. Onun da benim sözüme karşılık kan yemini ettiğini sen de gördün." diye fısıldadım. Keşke bir çarem olsaydı diye düşünmekten kendimi alamasam da hiçbir boşluk yoktu. Hiçbir çıkar yolum yoktu. O kadar çıkmazdaydım ki hatta... Bu saçma Harikalar Diyarı'ndan kaçabilmem için en ufak bir nedenim yoktu. "Percy... Çabalamana minnettarım ama kehanet birebir ilerliyor. Yanımda gelerek Dard'ın tarafına geçtin. "Anılan karanlığa ait olacak." kısmını da doğrulamış oldun. Ters giden bir şey yok. Başka çarem yok." diyerek üst kata çıktım. Kitabı rafa bıraktığımda Percy peşimden merdivenleri çıkarak "Tersliğin ta kendisi o şeytan." dedi , dişlerini sıkıyordu. Yavaşça uzanıp elimi tuttuğunda "Alison zorunda değilsin. Lütfen..." diye fısıldadı. Düğün günü yaklaştıkça Percy konuyu daha sık açar olmuştu. Hafifçe tebessüm edip "Hadi gel sana yiyecek bir şeyler bulalım , yoksa susmayacaksın." diyerek onu peşimden dışarı sürükledim. 

***
"Sevgilim ?" Dard yanıma gelip oturduğunda Percy'nin "Sevgiliğğim ıyk..." diye mırıldandığını duymuştum. Kıkırdamamak için kendimi sıksam da Dard ve Percy'nin ortasında otururken pek mümkün olmuyordu. "Merhaba Perseus." diye eğildiğinde Percy "Sana da sana da." diye geçiştirdi. Anlaşmalarını beklemeyi bırakalı bayağı olmuştu ki Dard ile benim aramın da iyi olduğu söylenemezdi. "Gelinliğini denemeye gitmemişsin ?" diye sorduğunda Percy lafa atladı "Kıyafet seçiminde bana yardım ediyordu.". Dard kaşlarını kaldırarak bana baktığında ortamı yumuşatmak amaçlı yaklaşan bahar dansını sordum. Ki bu da tam olarak ters tepti. Percy anında lafa girerek "Alison'a bana eşlik edip edemeyeceğini sordum. Sanırım senin için sorun olmaz Dard ? Şu devlet işleriyle falan meşgul olursun diye düşündüm. Alison'ın yalnız kalmasını istemezsin değil mi ?" Dard'ı kışkırtıyordu. Dard'ın pek hoşnut olmadığı her halinden belliydi ama yine de sesini çıkartmadı. Sahte bir gülücükle karşılık verdi. Çevremizdeki Arislere gerginliği belli etmeden yemek yemeye devam ettik. Tam o sırada Dard'ın yanına yönetim kurulunda görevli adamlardan biri geldi. Herhangi bir tehdite maruz kalmamış hatta varlığından çoğu Aris'in habersiz olduğu bu kayıp ülkenin neden yönetim kurulu olduğunu anlayamasam da Dard buradaki en yetkili kişiydi. Dard'a bir şeyler söyledikten sonra adam geri çekildi ve yemek salonundan çıktı ama Dard'ın ifadesi değişmişti. Ters giden bir şeyler olduğu her halinden belliydi. "Ben birazdan dönerim canım , ufak bir karışıklık olmuş. Siz devam edin lütfen." Dard ayağa kalktığında masadaki herkes selamlamak için aynı anda ayağa kalktı. Odadan çıktığı zaman Percy'e dönerek "Sakladığı bir şeyler var." diye fısıldadım. Percy meyve suyundan bir yudum alıp gülerek "O kadar kapasitesi var mıydı onun ? Şaşırtıyor beni." diye sırıttı. Koluna vurup ayağa kalktığımda hızla beni takip etti. Yemek salonu en alt kattaydı. Tam karşısında dev bir balo salonu vardı. İlk üç kat yatak odalarından oluşurken en tepe devlet yöneticilerinin toplandığı odalardan oluşuyordu. Eteklerimi tutarak hızla merdivenleri tırmanmaya başladığımda "Hala hızlısın ufaklık , formunu kaybetmemişsin." tam arkamda beni takip ediyordu. Yanımızdan gelip geçen Arisler bize selam veriyordu. Son kata geldiğimizde Percy bir anda durdu. "Duydun mu ?" ona aldırmadan hızla koşmaya devam ettim. Tam köşeyi dönecekken kolumdan tutup sertçe duvara yapıştırdı beni. Kemiklerimi kırmak istermiş gibi duvara bastırıyordu. Eliyle tüm ağzımı kapatıp susmamı işaret etti. Birkaç kez çırpınsam da sonra durup dinlemeye başladım. Başta anlamsız gelmişti. "Odaklan." diye fısıldadığında nefesimi tutup Ruh'un gücünü çağırdım. Duyularımızın bu şekilde gelişmesi avantajlarımızdan biriydi. Anında sesi tanıdım. "Bu..." diye ağzımı açtığım anda Percy yine eliyle dudaklarımı kapattı. "Sessiz olmayı beceremez misin ?" diye çıkıştı. "Bu Candance." diye fısıldadım. Percy eliyle susmamı ve geride kalmamı işaret ederek sırtını duvara yasladı. Eğilip koridorun sonuna baktı. Birkaç saniye sonra bana dönüp "Bunu görmek isteyebilirsin." diye fısıldadı. Yavaşça onun yerini alıp gözükmediğimden emin olduktan sonra hafifçe eğildim. Sadece Candance değildi. Canace de yanındaydı. Kollarındaki sembolleri açık bırakan tişörtler giymişlerdi. Geri çekilip Percy'e döndüğümde "Burada ne işleri var ?" diye sordum. Percy'nin gerildiği ifadesinden belliydi. "Bence sorman gereken soru bu değil Alison. İçeri nasıl girmişler ? Ve dışarı nasıl çıkacaklar ?" parçalar aklımda oturduğunda "Dard bize bir kez girdikten sonra bir daha çıkışın olmadığını söylemişti. Eğer çıkış varsa..." Percy cümlemi tamamlayarak "...sana yalan söylemiş demektir. Yani farklı konularda da yalan söylemiş olabilir. Bu da kan yeminini bozar. Buradan çıkabiliriz Alison. Tartarus'a girdiğimiz gibi çıkabiliriz de." diye fısıldadı.

ARİÇEM 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin