Asıl Soru

3K 227 32
                                    

Bakışlarımı meydanda gezdirdim. Percy ve Dard'ın olduğu taraf benim saklandığım köşeye göre daha göz önündeydi. Ama sanırım Percy'nin kaçar kaçmaz geri döneceğini kimse düşünmemişti. Arene ve devasa ordusunun duvarların arkasında saldırmak için hazır bir şekilde bekliyor olması hepimize istemsizce bir özgüven sağlamıştı. Jason ve Alex'in olan biten hiçbir şeyden haberinin olmaması fazla ironikti. Özellikle Jason beni olabildiğince tüm olayların dışında bırakmak için üstün bir çaba harcardı. Şu an olayların tam ortasındayken Jason'ın kısıtlamasıyla karşılaşmamak yalan söyleyemem hoşuma gitmişti. Her neredeyse dışarıda olmam onu şu an fazlasıyla rahatsız etse de ben bundan keyif alıyordum. Bu sefer kurtarılması gereken Jason'dı ve bu pek bizim alışık olduğumuz bir durum değildi. Percy eminim bu durumu dalga konusu olarak kullanacaktı. Suratımda istemsiz bir gülümseme meydana geldiğinde kalabalığın içinde bir hareketlilik oluştu. Tüm dikkatim o tarafa yöneldiğinde ise bir grup muhafızın alana dolduğunu gördüm. Önemli birinin geldiği belliydi ki halkın çoğunluğu alanda çoktan toplanmıştı. Bunlar Erinys kız kardeşlerdi. Gerçekten ürkütücü gözüküyorlardı. Percy'nin onlardan bahsettiği ilk an aklıma geldi. "Bak Erinysler öç alma tanrıçalarıdır. Üç kadından oluşurlar ve adları Alekto, Tisiphone ve Megaira'dır. Elaina yani Ariçem Antik Tarih'i adıyla Megaira en küçük kız kardeş. Erinysler , insanları yeraltında cezalandıran tanrıçalar olarak görülür. Tartarus'un dibinde ruhlara ellerindeki kamçılar ve yılanlarla korku salıp eziyet ederler. Cehennem köpekleri olarak çağırılırlar. Alison , Elaina'yı Tanrıça Rhea masum olduğu için yeryüzüne getirdi. Cronos , Elaina'yı diğer kız kardeşlerine göre zayıf ve güçsüz görüyordu." diye fısıldadı. "Bir dakika... Bu ne demek..." diye söze başladığımda Percy lafımı keserek "...bu şu demek Alison , Alekto ve Tisiphone ile karşılaşmak bile istemezsin. Kural tanımazlar , Tanrı tanımazlar. Kendi babaları Cronos'u parçalara ayıran kişilerden bahsediyoruz. Cronos , Walter'ın çember üyesiydi. Walter Ruh'u temsil ederken , Cronos toprağı temsil etti. Kız kardeşler Cronos'u öldürdüğünde ise çember dağıldı. Kimse Zaman Koruyucusu'nun eşi olarak Elaina'yı seçeceğini düşünemedi. Karanlık tarafın ve aydınlık tarafın birleşmesi demekti bu ki diğer iki kız kardeşin hiç hoşuna gitmedi. Ama Efendi'nin gücü hepsinin üstündeydi ve Elaina mutlak koruma elde etti. Şimdi Tartarus'un kapıları açıldığına göre kız kardeşler elini kolunu sallayarak yeryüzünde dolaşıyor. İnan bana karşılarına çıkmak istemezsin. Hissetmezler , acı onlara zevk verir. Ve merhamet onlara hiç uğramamıştır. Eğer Elaina'nın tarafını seçerlerse bizim için hiç iyi olmaz. Dard onların soyundan geliyorsa ona da güvenemeyiz."...
Bakışlarımı Dard ve Percy'den tarafa tekrar çevirdiğimde hararetli hararetli bir şeyler tartıştıklarını gördüm. Biraz sonra birbirleri için savaşacaklardı. Geçmişten bugüne değişen şeyler o kadar fazlaydı ki... Borazanın sesiyle irkilip tekrar meydana çevirdim bakışlarımı. Elaina'nın gelmesiyle kız kardeşler tamamlanmıştı. Kibirli bakışlarıyla kalabalığı süzdükten sonra iki elini birden havaya kaldırdı. Bütün gürültü tek bir tuşla kapatılmış gibi yok oldu. "Kalabalıkta bir yerlerde olduğunu biliyorum Alison Grace..." ismimi söylerken tıslarmış gibi bir hali vardı. "Beni duyduğunu da çok iyi biliyorum o yüzden ilk önce sen sonra tüm Arisler beni can kulağıyla dinlesin ! Efendimize yapılan saygısızlık cezasız kalmayacak ! Ya ortaya çıkar ve teslim olursun Yaratılmış ya da arkadaşlarının ölümlerini izlersin ! Bu arada dikkatini çekecek başka bir haber daha getirdim. Eğer teslim olmayacaksan ve kahramanlık peşinde koşacaksan Efendi'nin sana iletmemi istediği bir mesaj var. Efendi'nin bedeni senin kanında dolaşacak. Seçimlerini dikkatli yap Yaratılmış. Perseus sana acıklı hikayesini anlatmış olmalı zavallı çocuk..." sanırım bana söyleyecekleri burada sonlanmış olmalıydı ki bir adım geriledi resmi ve soğuk bir ifade takındı. "Her kim Yaratılmış'ı ya da herhangi bir arkadaşını canlı getirecek olursa Efendi ona sonsuz dilek hakkı sunacaktır." ardından arkasını dönerek merdivenlerden indi. Apaçık tehtit etmiş ve tüm Ariçem halkını da peşine takmıştı. Bakışlarımı tekrar Percy ve Dard'a çevirdiğimde ikisinin de bana doğru hızlı adımlarla yürüdüğünü gördüm. "Hey hadi hadi. Saat 3 yönüne doğru. Ayrılalım orada buluşuruz." Dard anında sağ tarafa saptı ona benzer bir şekilde Percy de soldan ilk sokağa girdi. Dümdüz ilerlemeye devam ederken bakışlarımı yerden kaldırmamak için çabalıyordum. Her ne kadar halkın çoğunluğu beni görmemiş olsa bile tanıma ihtimali olan kişiler çıkabilirdi. Dümdüz saat 3 yönündeki eski ikinci el kıyafetler satan dükkana doğru yürümeye devam ettim. Topuklarımın taş kaldırımda çıkardığı sesi bu kalabalıkta duyabiliyordum. Hızla kapıyı açıp içeri girdiğimde küçük bir zil sesi duyuldu. Peşimden Percy de girdiğinde üst kattan ayak sesleri geldi. Merdivenlerin başında Dard belirdiğinde ise "Hey bu taraftan hadi biraz hızlanın !" ne yaptığına dair çok emin gözüküyordu ki ona güvenmek dışında pek bir çaremiz kalmamıştı. Koşar adım merdivenleri çıktığımızda bizi muhtemelen eskiden kütüphane olan bir odaya soktu. "El at şuna ne bakıyorsun sarışın." Percy ile birlikte tozlu raflarla dolu bir kitaplığı ittiler. İletişim şekilleri garipti ama yine de eskiye göre anlaşabilmeleri bile benim için bir mucizeydi. Dikkatli bakmadığınız sürece asla göremeyeceğiniz bir kilide cebinden çıkardığı bir anahtarı soktu. "Nasıl aklıma gelmez ben Walter Craft olsaydım ve Jason'ı elimde tutsaydım muhtemelen ateşten uzak durması için elimden geleni yapardım. Ve bu şatoda ateşten en uzak mahzen en tepedeki mahzen çünkü ateşe karşı korunaklı olan tek mahzen." taş duvara gizlenmiş kapı tok bir sesle açılmaya başladığında karşımızda döner bir merdiven belirdi. Önden Dard arkasından da biz fırladık. Koşu antrenmanlarına tekrar tekrar minnettar kaldım. Kaç basamak çıktığımızı tahmin edemiyordum ama arada beliren küçük pencerelerden dışarı baktığımda bayağı bir yüksekte olduğumuz aşikardı. En son tahta eski bir kapıya ulaştık. Bana kalırsa açıkcası buraya Jason'ın hapsedilmiş olması pek mümkün değildi. Dard yavaşça elini kapının tokmağına götürdüğü anda kapının sanki koruyucu bir bariyeri varmışçasına Dard'ı bizim üzerimize geri savurdu. "Evet sandığımdan daha zekilermiş. Herhangi bir Aris'in giremeyeceği şekilde büyülenmiş. Muhtemelen sadece Lucifer'ın girişe izni vardır. Yaratılmış , Ölümsüz veya Yarı-Tanrı olmamız bile yeterli değil." bakışlarımı ikisine çevirip "Peki Banshee ?" kaşlarını kaldırıp bana baktıklarında onay verdiklerini anlamıştım. Kapının önüne gidip içimdeki karanlık tarafa seslenmeye çalıştım. Tüm bedenimi sardığını hissederken çevreye saçtığım umutsuzluğun ve hüznün farkındaydım. Geri dönüp bana bakan ürkek gözleri görmektense elimi tokmağa uzattım. Kapı yavaşça aralandığında ilk başta karanlıktan hiçbir şeyi seçemedim. Ardından köşede sırtını duvara yaslamış olan silüeti gördüm. Anlık bir şaşkınlıkla bana baksa da "Ally ?" diye fısıldadı. Sarı saçlarını seçmemek pek mümkün olmuyordu. "Sakın konsantrasyonunu bozma Alison. Eğer Aris haline dönersen onu oradan çıkaramayabilirsin." Jason'ın karşısında karanlığa saplı halde kalmak pek mümkün olmasa da hiçbir şey düşünmemeye çabaladım. Sadece adımlarımı hızlandırdım. Bilekleri ve ellerindeki kelepçeler havaya çizdiğim ufak bir sembolle paramparça oldu. Sanırım Banshee olmanın en çok sevdiğim yanı semboller ve onlarla yapabildiklerimdi. Sadece Banshee olarak kaldığım süre boyunca hayatımdan birçok şeyin , benden birçok şeyin çekilip alındığını hissediyordum. Elimi Jason'a uzattığımda çekingen bakışlarla elimi tuttu. Karşısındaki kızın tanıdığı Alison olup olmadığı arasında gidip geliyordu. Korkuyordu ama kendisi için değil muhtemelen bir gün bu karanlığın içinde kaybolup gitmemden korkuyordu. Kendi kanımda boğulmamdan korkuyordu. Belki de Lucifer haklıydı. Çoktan bedeni kanımda dolaşıyordu.
***
Merdivenlerden inerken olayı kısaca Jason'a özetlemeye çalıştık. Annesiyle alakalı kısmı pas geçerek sadece yardım çağırdığımızı söyledik desek daha doğru olur. Sanırım böyle bir şeyi bizden duymaktansa gözleriyle görmesi daha iyi olurdu. "Alex ve diğerleri nerede ? Söyledikleri herhangi bir şeyi duydun mu ?" Jason kafasını iki yana salladı. "Beni nasıl buldunuz ki ?" Percy kıkırdayıp omzuna vurduğunda Dard "git başımdan" der gibi kafasını salladı. "Şu sarışın kötülükler prensi sandığımız kadar akılsız değilmiş diyelim." Jason'ın Dard'ın yardımına şaşırdığı ifadesinden okunuyordu ama yine de usulca teşekkür etti. Dard da karşılığında başını salladı. Gerçekten Ariçem tersine dönmüştü. Jason ile Dard'ın bu şekilde ufak da olsa ateşkes ilan etmeleri inanılır gibi değildi. Percy de gözlerini devirerek "Çifte kumrular." diyerek  gülümsedi. Merdivenleri inip meydana açılan kapıya geldiğimizde "Buradan sonra ayrılmamız daha iyi olur. Dörtlü şekilde gezmemiz dikkatleri üzerimize çekecektir. Jason sanırım Alison ile gitmeyi tercih edeceksin. Ariçem'i avcunun içi gibi biliyorsun herhangi bir yeri tarif etmeme ya da hatırlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Oyunları hatırlaman yeterli." Dard'ın bakışlarından bir anlık muziplik geçti. Geçmişten bahsediyordu. İkisi de çocukken Ariçem'de birlikte geçirdikleri zamanlardan bahsediyordu. Jason'ın bakışlarında da aynı ifade vardı. Ardından uzanıp elimi tuttuğunda yine aralarına o mesafe girdi. Dard hızla arkasını döndüğünde Percy de bize el sallayıp peşinden gitti. "Onu hala kardeşin gibi görüyorsun." hayretle Jason'a bakarken sanki aralarındaki duygusal bağı fark etmemiz onu rahatsız etmiş gibi omuz silkti. "O geçmişimden biri Alison. Geri dönemeyeceğim bir anı."
***
Lucifer'ın mesajını Jason'a iletip iletmemek arasında gidip geliyordum. Şu an bunu öğrenmemesi sanırım ikimiz için de daha iyiydi. "Her biri farklı hücrelerde ama muhtemelen aynı katta tutuluyordur. Diğer mahkumları attıkları hücrelerle bir olamaz. Paeon ve Noah kolaylıkla kaçabilir hatta belki Alex de." kaşlarımı kaldırarak "Belki derken ? Kardeşin gördüğüm en güçlü Ara Element savaşçısı Jason. Belki de çoğumuzdan iyi desen daha doğru olur." Jason cevap vermedi. Alex'i savunmam dikkatini çekmişti. Hala aramızda geçen konuşmalardan haberdar değildi. Alex'in varlığını yeni kabul ederken boyundan büyük işlere karışıp bizim bildiğimizden de daha fazlasına sahip olduğunu bilse sanırım pek kardeşlik sıfatını üstüne alınmazdı. Havanın kararması için beklerken Jason sırtını duvara yaslamış bir şekilde "Keşke zihnini tekrar okuyabilseydim. Bazen o kadar dalgın gözüküyorsun ki... Bu derece seni yaşadığın andan koparacak ne düşünüyorsun Ally?" bazen düşüncelerimi okuyamamasına sevinsem de bazen de keşke her şeyi görebilse ve açıklamak durumunda kalmasaydım diye düşünüyordum. "Savaş bittiğinde..." daha ben cümlemi tamamlamadan "Buradan gideceğiz." diyerek araya girdi. "Ne ? Nereye ?" ellerini iki yana açıp "Hiçbir fikrim yok tek bildiğim sadece seni düşünebildiğim bir yerde yaşamak istediğim." yorgun gözüküyordu. Ona hak vermemem elimde değildi. Sürekli başkalarını düşünmek ve her an tedirgin yaşamak... Uzun zamandır hayatımız böyle geçiyordu. En son ne zaman birlikte bir şey yaptığımızı ya da birbirimiz hakkında konuştuğumuzu hatırlamıyordum bile. "Gideriz." diye fısıldadığımda gülümsedi. Tepkisi Ariçem'e ilk geldiğim zamanı aklıma getirdi. Ben de ona gülümsediğimde hafifçe doğruldu. "Sanırım bu maçı kazansak iyi olur." diye fısıldadı. Ayağa kalktığında peşinden ben de toparlandım. Kapıya doğru yönelmişken bir anda bana doğru döndü. "Gücüne ihtiyacım var Ally." diye fısıldadığında ilk başta anlayamadım. Jason beni olayın dışında tutmak için elinden geleni ardına koymazdı. "Bütün gücüne ihtiyacım var. Sensiz bu savaşı kazanamam. Bu zamana kadar seni hep uzak tutmaya çabalasam da bir gün buna muhtaç kalacağımı biliyordum. Çünkü o kişi sensin. En azından bence böyle. Onu yenebilecek tek kişi sensin. Yenmelisin... Diğer seçeneği düşünmek bile istemiyorum..." diğer seçenek benim ölmemle sonuçlanan gelecekti. "Senden başkası bunu başaramaz. En başından beri sendin. Sadece geri dön. Ne koşulda olursa olsun lütfen geri bana dön." bu kapıdan çıktıktan sonra başımıza gelecek olan şeyler sanırım pek iç açıcı değildi ki Jason'ın sesindeki korkuyla pek sık karşılaştığım söylenemezdi. Başımı usulca sallayarak elini tuttum.
***
2 saat sonra
Bakışlarımı bir çıkış yolu bulmak için deli gibi etrafta gezdirirken nefesimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Dard'ın daha fazla dayanamayacağını görebilsem de kapana kısılmıştık. Kirişin arkasında duvara yaslanmış bir şekilde beni izliyordu. Bembeyaz ve soluk teni , bütün tişörtünü kaplayan kan lekeleri... Arada benim bile duyabileceğim şekilde hırıltılar çıkartıyordu. Dudaklarından akan kan ve nefes almakta zorlanması... Bir ölümsüz nasıl olur da bu şekilde yaralanabilirdi ? Ya da bu noktada belki asıl sormam gereken soru bir ölümsüz ölebilir miydi ?

ARİÇEM 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin