Geç vakte kaldığı için bölümdeki yazım hatalarını/ anlatım bozukluklarını düzeltemedim sürç-i lisan ettiysek affola. Yarın ilk iş düzenlerim.
Hayaller denizinde derinlere doğru kaybolurken yüzme bilmeyen birisi gibi kendisini boğulmanın çaresizliğine bırakmıştı. Defalarca kez ailesiyle mesut olduğu hayaller, Leonidas'ın soluk görüntüsü, bir türlü uzanamadığı o ışık parıltısı... çığlık atmak isteyipte sesinin çıkmaması, korkudan tir tir titrerken yalnız başına olduğunu anımsadığında dehşete düşerken ona doğru uzanan bir el hissetti. O ışığa ulaşmasına mani olan her şeyi deviren, önünü açan bir el. Karanlığın parlak bir ışık hüzmesi tarafından yutulduğunu seyrederken oksijenin ciğerlerini yaktığını hissetti ve göz kapaklarının üzerindeki ağırlık yavaş yavaş yok olurken, maviliklerini kırpıştırarak ortaya çıkarttı. Ciğerlerinin cayır cayır yanmasıyla boğazına doğru yükselen öksürük dalgasına mani olamamıştı. Güneş yüzünü göstermeye başlamışken kemikleri hala soğuğun etkisinden kurtulamamıştı. Şuuru açıldıkça kendisini taşıyan kolları fark etti. Bitkin bedeninin en küçük bir harekete takati yoktu. Gözleri aşina birisini görmek umuduyla süzdü onu taşıyan bedeni zira bu güven hissini başka hiç kimse veremezdi ona. Mavileri endişeden koyulaşmış kehribarları bulduğunda Hilal'in yüzünde rahatlamış bir tebessüm belirdi. Tam mum ışığı zayıflığındaki umudunu kaybetmenin eşiğindeyken bulmuştu onu. Buradaydı işte, yanındaydı. Kollarının arasında almıştı onu, sarıp sarmalamıştı her daim yaptığı gibi. Bir kez daha kurtarmış, çekip çıkartmıştı onu denizin derinliklerinden. Sahi, ya bulamasaydı onu? o vakit ne olacaktı? neler gelecekti başına kim bilir? belki de kendi ahmaklığıyla ölümün kucağına kurban gidecekti. Yutkundu ve kısık sesiyle zar zor bir kelam çıkarabildi dudaklarının arasından. Sevdiği, aşık olduğu adamın ismini mırıldanma ihtiyacı duymuştu alev gibi yanan kalbinin derinlerinde.
''L-Leon?''
Hilal'in dudaklarından adının zikredildiğini duyduğunda içindeki endişe bulutları hafifleyerek dağılmaya başlamıştı. Saatlerce Atina'yı karış karış dolamış, gördüğü herkese Hilal'i sual etmişti. Şükürler olsun ki birkaç kişi ona rastlamış, Leon'a gittiği yönü tarif etmişlerdi. Gururunu yenerek Aleksi'den yardım istemeseydi de onu bulması güçleşirdi. Söz konusu Hilal olmasa kuzeninin ona yardım etmeyeceğini pekala biliyordu. Kemanını paramparça ettiğini idrak ettiğini onu ilk gördüğündeki yüz ifadesinden anlamıştı. İçten içe kaynayan gururunun ve egosunun hoşuna gitmişti bu lakin bir defalık olsun egosunu ve gururunu kenarda bırakmaya razı gelmişti. Hilal için her şeyden vazgeçebilirdi. Kendinden bile. İki kuzen birlikte sokaklarda dolaşmış, Leon genç kızın gittiği yönün neresi olduğunu anladığında Aleksi'yi bile geride bırakacak kadar hızla koşmaya başlamıştı. En başından beri gitmeye uğraştığı yer onu götürdüğü koruluktu. Hilal oraya ilk gördüğü andan beri mest olmuştu. Üstelik ilk defa kendilerini birbirlerine açma fırsatı bulabildikleri efsunlu bir mabetti orası. Ağaçların, çiçeklerin bir olup bu iki genci sarıp sarmalayarak dünyanın tüm kötülüklerden, zalimliklerden korumak adına bir olduğu yuvalarıydı. Koşarken ayakları çakıllı ve toprak yolda çamurlara batıyor, üstü başı birbirine giriyordu. Koruluğun birkaç metre ötesindeki o narin, küçük bedene odaklanmıştı gözleri. Orada öylece yığılmış yatıyordu. Kıyafetleri sırılsıklam olmuş, bembeyaz teni sanki daha da solabilirmiş gibi rengini atmıştı. Leon'un aklından birçok defa tatmayı arzu ettiği o pembe dudakları mora çalmaya başlamıştı. Yanına ulaştığında dizlerinin çamura bulanmasına aldırış etmeden kızın hafif bedenini kolları arasına almış, sanki vücuduyla onu ısıtabilirmiş gibi sıkı sıkı tutmuştu onu. Yağmur hiç acımadan sırılsıklam etmişti Hilal'ini. Amazon savaşçısı bitkin düşmüş, verdiği yavaşta gardını düşürüp ilk defa yenilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kupa Kızı ve Sinek Valesi
FanfictionHilal o sabaha babasının ve annesinin yolunu gözleyerek uyanmıştı, evinden ve memleketinden koparılıp, hiç bilmediği bir şehre esir düşeceğini nereden bilebilirdi? Leon'un bugüne dek tek gayesi babasını gururlandırmak, onun gözüne girmekti. Fakat A...