-15-

2.1K 110 44
                                    

And you keep coming back, coming back again

Ve geri gelmeye devam ediyorsun, devam ediyorsun

Keep running round, running round, running round my head

Kafamın etrafında koşmaya  devam ediyorsun, devam ediyorsun, devam ediyorsun

                        ***
Üniformasının kalbinin üzerine bindirdiği ağırlık bu defa o kadar hafiflemişti ki karargaha geldiğinde yüzünde belli belirsiz bir tebessüm varlığını sürdürüyordu. Belki de göğsünün üzerinde taşıdığı sevda mektubuydu yüreğine bu hafifliği getiren, ardından tüm ruhuna yayılmasını sağlayan. Tek arzusu karargahta geçireceği vaktin bir an önce bitmesinden ibaretti zira aralarında hala dile dökülmeyen birçok mühim mevzu vardı. Üstelik bu öpücük meselesini öyle kolay kolay kapatmaya niyeti yoktu. O sevda sözlerini Hilal'in dudaklarından işitmek istiyordu. Nihayetinde kendisi onu sevdiğini söylemişti, ana lisanında da olsa sevdanın lisanı evrenseldi. Elbet anlamakta güçlük çekmezdi. Kapısı çalındığında düşüncelerinden sıyrıldı.

''Oriste.''

''Teğmen, bu pusula Kumandan Vasili'den geldi. Albay Stavros'a iletilmesi isteniyor, ayrıca Kirya Veronika'da size hususi bir pusula gönderdi.''

''Pekala, başka bir şey yoksa çıkabilirsin.''

Leon parşömen dokulu kağıtları askerin elinden alırken, gözleriyle selamını ve ardından kapıdan çıkışını takip etti. Paterası ne göndermiş olabilirdi ki? harple ilgili malumatların çoğu telgraf yada ulak yoluyla iletiliyordu halihazırda ve Balkan devletlerinin lehinde ilerlemesinin verdiği ferahlık hakimdi etrafa. Kimse masum askerlerin ölüyor olduğu hakikatini umursuyor gibi görünmüyordu. Asker olmak vicdansız olmayı mı gerektiriyordu illa ki? hem asker, hem insan olabilmek mümkün değil miydi aynı anda? Asker kalmak için vicdanını kaybetmek nasıl bir başarıydı da mazur görülebiliyordu herkes tarafından? Leon hiçbir vakit vicdanını geriye atabilecek kadar dirayetli olmamış, olamamıştı. İnsandı neticede, vicdanı onun bir parçasıydı. Söküp atabilmesi söz konusu dahi olamazdı. Bu sebepten mütevellit, çokta başarılı bir askerlik hayatına sahip değildi. Babasının utanç kaynağı olmaktan öteye gidememişti fakat ailesini bile unutmuş bir adamın gözüne girse ne yarardı? evvela etrafına ördüğü çelikten duvar, onun kendisini sorgulamasına, hakikati görmesine mani oluyordu lakin o duvar yıkılmıştı artık. O Hilal'e sevmeyi, Hilal'se ona hakiki benliğinden korkmamasını öğretiyordu. Kalbi onunla daha cesur atar olmuştu. Elindeki pusulayı götürmek üzere odadan çıktığında merakı kafasını kemirirken pusulaya bakmamak için kendiyle mücadele veriyordu. Zinhar bakmaması gerektiğini biliyordu lakin ne zarar gelirdi ki? kim ne diyebilirdi? nihayetinde babasının yazdığı bir pusula söz konusuydu. Koridorun kuytu bir köşesine doğru adımladı ve etrafı kolaçan ettikten sonra Yunanca harflerin itinayla dizilmiş olduğu kağıdı okumaya koyuldu.

''Yunan Orduları Kumandanı Vasili Papadopoulos'tan, Albay Stavros'a;

Ordumuz cephelerde emin adımlarla ilerlemekte, az zaiyat vererek nihai hedefimizi gerçekleştirmek üzere muvaffak olmaktayız. İttifak olduğumuz diğer devletlerle daimi iletişiminizi koparmamanız mühim vazifenizdir. Hususi olarak size verdiğim vazife ise Osmanlı Garp ordusunu komuta eden Binbaşı Cevdet'le ilgili her türlü gelişmeden beni haberdar etmenizdir. Zira evlatları ve annesi, Yunan ordularınca savaş esiri alınmış olarak gösterilmektedirler. Oğlumu ondan geri alana dek bu vaziyet herhangi bir değişiklik göstermeyecektir. Bir taşkınlık yarattıkları vakit gereğini yapmaktan çekinmeyin.''

Kehribar gözleri dehşetle açılırken ellerinin arasındaki kağıdı buruşturdu. Hep Hilal ve ailesinin neden esir olduğunu merak ederdi. Babası hiçbir vakit ona asıl sebebi söylemeye yeltenmemişti. Babasının Binbaşı Cevdet yani Hilal'in babasıyla bir husumeti olduğunu biliyordu fakat ne vakit işin aslını sorsa geçiştirilmiş yada sorusuna cevap almak yerine başka bir emirle burun buruna gelmişti. Babasının tek emelinin Binbaşı Cevdet'i ele geçirmek olduğunu zannediyordu. Oğlum kelimesini gördüğünde gözleri korkuyla, biraz da kıskançlık ve geçmişin acısıyla koyulaşmıştı. Kendisinden bahsetmediğini idrak etmişti. Ağabeyinden bahsediyordu. Tüm çocukluğunu, gençliğini gölgesinde geçirdiği o adamdan. Şimdi bu üniformayı her gün lanet ederek üzerine geçirmesine sebep olan o kardeşten bahsediyordu. Binbaşı babasının umurunda bile değildi, o ağabeyini geri almak ve eksik ailesini tamamlamak istiyordu belli ki lakin Leon asla o fotoğraf karesinin bir parçası olamayacaktı. Ağabeyi gelse de ailede fazlalık olacaktı. Bunu en derinlerinde hissediyordu genç adam ve bu düşünceyle içi saf bir hüzünle burkuldu. Dünyaya geldiğinden beri yaptığı tek şey Dimitri'nin yerini doldurmaktı, Dimitri geldiğinde Leon kime dönüşecekti sahi?

Kupa Kızı ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin