-22-

942 43 13
                                    

Atina - 1913

Esaret dedikleri zincir vücudunuza dolandığında ister sarayda, ister zindanda da olsanız omuzlarınızdaki ağırlık asla geçmek bilmiyordu. İşte Ali Kemal'de buraya geldiği ilk günden beri üzerindeki esaret hissini atamamıştı, atamıyordu da. Barındıkları Rum ailenin onlara iyi davranması, kardeşinden düzenli olarak haber alabiliyor olması bile bunu değiştirmeye yetmiyordu. Kahverengi gözleri asla hoşlanmadığı yatak odasının duvarında dalgın dalgın oyalanırken bir an Yıldız gibi pervasız olabilmeyi diledi. Nasıl da kolay olmuştu buraya adapte olması. Onun için düşmanmış, esirlikmiş fark etmiyordu anlaşılan o ki. İyi niyet gösteren herkese kolayca inanıveriyordu. Bırakıyordu kendini sorgusuz sualsiz. Hele ki bir de burada kısa vakitte dost olduğu Eleni denen Rum kızı onun için vaziyeti daha da kolaylaştırmışken Ali Kemal içi her şeyi daha güç hale getiriyordu. Zira kızın onu beğendiğini ve ona karşı olan alakasını biliyordu. 

Elini artık iyice uzamış olan saçlarında ve sakallarında gezdirdi. Babası görse nasıl kızardı şimdi. Saçın başın birbirine karışmış, böyle mi asker olmak istersin sen?, derdi. Ama biliyordu Ali Kemal, tanıyorsa babasını gelecekti onlar için, kurtaracaktı buradan hepsini. Yatağından bir hışımla kalktı ve üzerini başını düzeltip ceketini giydi. Elinden hiçbir şey gelmemesi gururunu incitiyordu. Lakin hakikati çocukça inkar etmesinin hiçbir manası yoktu. Bunu idrak etmesi için epeyce vakit geçmesi gerekmişti fakat artık anlıyordu. Odanın kapısını açıp, usulca aşağı indi. Fırtınalı bir denizdi Ali Kemal lakin artık durgunlaşmanın zamanı geldi de geçiyordu. Sakinleşmeli ve kendine çeki düzen vererek burada kardeşlerini ve babaanesini korumalıydı. Onlara güvenmiyordu fakat bunun bir önemi yoktu şimdilik. Yapması gerekeni yapmalı ve onları misafir eden aileye iyi davranmalıydı. İçten içe ne kadar istemese de mecburiyetleri aşamazdı.

 Bugüne dek kafasını karıştıran birçok şeyle karşılaşmıştı. Mesela neden Rum bir aile onlara iyi davranıyordu? ne de olsa buraya getirilmelerindeki sebep belliydi. Onu en çok öfkelendiren  de buydu. Kendini onların yerine koyup düşünmeye çalışmıştı, bir anlığına yer değiştirseler Ali Kemal nasıl davranırdı? biliyordu ki o da farklı davranmazdı. Zira masum insanlara eziyet etmek ancak zalimlere yakışır bir davranıştı. İşte bunu düşündükçe davranışlarından utanmış, onlara karşı olan öfkesi kendi ahmaklığına yönelik olmuştu. Canını sıkan bir diğer husus bu ailenin onunla alakadar olan kızları Eleni'ydi. Aylar geçtikçe aralarındaki ilgi meselesi, genç kız için belli ki hakiki hislere dönüşmüştü. Oysa Ali Kemal için durum aynı değildi. Başka şartlarda tanışmış olsa o da gönlünü kaptırırdı. Zira Eleni iyi huylu, sevecen ve çok zeki bir kızdı. Ali Kemal'in dikkatini çeken ilk şeydi parlak zekası. Hatta çoğu vakit o gıpta ettiği zekayla genç adamı dumura uğratmıştı ya, bir kendisi bir de Yıldız biliyordu. 

''Ali Kemal! nerede kaldın yine?! kaç saat oldu seni bekliyoruz!''

''Geliyorum Yıldız, bağırma Yıldız.''

Ahşap merdivenleri hızlı adımlarla indi ve gölgelenmiş gözlerini kız kardeşinin kızgın, bıkkın suratına çevirdi. Yıldız'ın her zamanki haliydi. Ne esaret, ne ailelerinden uzak olmak onu etkilemiyordu. Etkiliyorsa bile nasıl beceriyorsa çok iyi gizliyordu. Bakışları kız kardeşinin ardından doğrudan ona bakan bir çift mavi göze çevrildi. Başak saçlarını yine omzuna salmıştı. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm belirmişti. Herhalde yine Yıldız'la bir olup kendisiyle latife etmişlerdi. Ne vakit onları bu halde yakalasa arkasından konuşulduğunu öğreniyordu.

''Geldim, hadi gidelim nereye gidecekseniz. Biliyorsun sevmediğimi burayı, hala diretiyorsun!'' 

''Sözde kaç aydır sevmiyorsun burayı fakat gittiğimiz hiçbir yerde de yalnız bırakmıyorsun. Bir hoşsun Ali Kemal! zaten kabasın da, farkında değilsin belli ki fakat böyle esareti öpte başına koy!''

Kupa Kızı ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin