Atina'da öğle güneşi bulutların arasından bir görünüp bir kaybolurken, insan selinin arasında küçük bir çocuk alabildiğine koşturuyordu. Yetişmesi gereken çok mühim bir yer vardı. Küçük parmakları arasında sıkı sıkı tuttuğu pusulayı hayati bir önem taşırmış gibi göğsüne bastırmıştı. Koşmaktan küçücük ayakları yorgun düşmüştü ve hatta nefesleri düzensizleşmişti ama buna rağmen hedefine ulaşana kadar yavaşlamaya niyeti varmış gibi gözükmüyordu. Bir ara kaldırım taşlarından birine takılıp tökezlese dahi dengesini sağlar sağlamaz devam etti koşmaya. Nihayet dış duvarları mavinin açık bir tonuna boyanmış ve oldukça büyük konağa vardığında kapısının önünde durup usulca soluklandı. Ne erken gelmişti ne de geç kalmıştı, tam olması gereken vakitte ulaşmıştı kumandanın evine. Burasını hep merak ederdi Atina'daki her çocuk gibi, şimdi nasıl olduğunu görecek şansı vardı ve kendini çok ayrıcalıklı hissediyordu. Burayı gördüğü için övünecek ve tüm arkadaşlarına caka satacaktı. Konağın bahçesini adımlarken ağzı bir karış açılıvermişti ela gözlü yavrucağın, kapıya vardığında küçük eli yumruk olup, olabildiğine gürültüyle çaldı kapıyı. Çok geçmeden de bir hizmetçi güler yüzüyle karşıladı onu. Kadının konuşmasına fırsat vermeden daldı lafa.
''Καλημέρα σας κυρία μου, Έχω ένα γράμμα για να Υπολοχαγός λεωνίδας.'' (Günaydın hanımefendi, Teğmen Leon'a bir mektup getirdim.)
''εντάξει, το παιδί. Θα γυρίσει για να τον.'' (Tamam ufaklık. Ben kendisine teslim ederim.)
Küçük, büyük bir hayalkırıklığıyla uzattı pusulayı. Sahiden eve giremeyecek miydi? oysa bir askerin evi nasıl olur merak ederdi. Sofia iş yapmaktan nasırlaşmış elleriyle aldı pusulayı ve küçük çocuğun kumral saçlarını hafifçe okşayıp, gülümseyerek kapattı kapıyı. Ardından içeriye doğru ilerledi ve ahşap merdivenleri adımlayıp, çaprazdaki kapıyı çaldı.
''Ορίστε.'' (Girin.)
''Beyefendi, size bir pusula geldi. Zannediyorum ki karargahtan yolladılar.''
''Rica etsem şuraya koyar mısın Sofia? teşekkür ederim.''
Leon elindeki kalemi bir kenara bıraktı ve Sofia'ya gülümseyerek çıkmasını bekledikten sonra gözleri tedirgince komodinin üzerine bırakılmış pusulaya kaydı. Son zamanlarda durmadan kafasında dönüp duran ürkütücü hakikatin bir belgesi olabilirdi bu pusula. Zira ne vakit karargaha gitse aldığı havadislerden ötürü kalbi mengene gibi sıkışıyordu. Pusulaya odaklanan bakışları yavaşça masanın üzerindeki bir tomar kağıt yığınına kaydı. Özenli yazısı inci gibi sıra sıra dizilmişti saman kağıtlara. Neredeyse iki aydır aralıksız her gün yazıyordu. Neden bilmiyordu lakin kendisini sakinleştirmeye ihtiyacı vardı. Küçük bir çocuk gibi hissediyordu. Hilal'e meftun olduğundan beri bildiği tek bir şey vardı, o da birlikte bir sene bile geçiremeyecekleri hakikatiydi ve bu hakikati bile bile aşık olmuştu, kalbini ona teslim etmekten çekinmemişti; şimdiyse korkuyordu. Daha en başından bu savaşın çok uzun sürmeyeceğini biliyordu. Osmanlı güçsüzdü, hastaydı. Balkan devletleriyse Osmanlı ile baş etmekte zorlanmayacak kadar güçlüydü. Bir hışımla sandalyesinden kalkıp komodinin üzerindeki pusulaya uzandı ve uzun ince parmakları, titreyen elleriyle pusulayı güç bela açmayı başardı. Solgun gözleri satırların üzerinde endişeyle dolaşıyordu.
Teğmen, savaş ordumuz ve yüce Yunanistan adına muvaffakkiyetle ilerlemektedir. Osmanlı ordusu püskürtülerek Preveze ve Selanik'in ardından Bozcaada, Limni, Taşoz adaları başarıyla işgal edildi. Sırbistan ve Karadağ tarafından Kuzey Arnavutluk ablukaya alınmış durumdadır, Çatalca'ya kadar geri çekilen Osmanlı orduları, Şükrü Paşa komutasında Edirne'yi güçlükle müdafaa ederken kurşun ve erzak eksikliği nedeniyle 22 Ekim tarihinde teslim olmak zorunda kalmıştır. Çok yakında bir ateşkes talebini beklemekteyiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kupa Kızı ve Sinek Valesi
FanfictionHilal o sabaha babasının ve annesinin yolunu gözleyerek uyanmıştı, evinden ve memleketinden koparılıp, hiç bilmediği bir şehre esir düşeceğini nereden bilebilirdi? Leon'un bugüne dek tek gayesi babasını gururlandırmak, onun gözüne girmekti. Fakat A...