-19-

1.2K 101 13
                                    

Hayat ikiye ayrılır. Rüyalar ve hakikatler. Rüyalar çoğu vakit güzellik ve iyiliklerle dolu bir alemden ibarettir. İnsanoğlunun daima kaçmak istediği bir kurtuluştur rüyalar alemi fakat bir defa kabusa döndüğünde koşarak uzaklaşmak ister. Hakikatler ise hayatımızda her daim vardır ve kaçınılmazdır. Hakikat daima acı verir insana, yalanlar da acıdan doğar. Lakin rüyalarınız bir defa kabusa çevrildiği vakit hakikatin acısına bile sarılacak kadar korkarsınız. Oysa en büyük hakikat insanın kendisidir. Duyguları, düşünceleri, hissettikleri ve yaptıklarıyla insanlar hakikatten ibarettir. Hatta yalanlarını bile kalplerindeki hakikati kapatmak için söylerler. Hilal ve Leon'un da kaçamadıkları hakikat, geçen her günle birlikte daha da yaklaşıyordu ikisine doğru fakat aşk onları şefkatli kolları arasına almıştı çoktan, öyle ki artık korkmuyorlardı. İki gencin de doğada sonsuzluğa dans ederek karıştıkları o geceden sonra kalpleri birbirine kilitlenmişti. Hiçbir anahtar ayıramazdı o kalpleri birbirinden. Ancak onlar isterse açılırdı kalplerinin kilidi lakin birbirlerinden nefret dahi etseler artık ayrı kalmaları namümkündü.

Güneş arka bahçeye ışıklarını yağmur damlaları gibi saçarken, iki gencin neşe dolu kıkırdamasına serçeler eşlik ediyordu. Konak bugün hizmetliler haricinde tam anlamıyla bomboştu. Kirya Veronika kısa bir süreliğine kız kardeşinin yanına gitmişti. Helena Atina'nın biraz dışında kalan daha büyük bir konakta kalıyordu. Veronika ile uzun vakittir birbirlerini görmedikleri için kadını birkaç günlüğüne yanında kalması için evine davet etmişti. Veronika'da Vasili'nin yokluğundaki yalnızlığını biraz olsun giderebilirdi. Üstelik kesinlikle kız kardeşinin desteğine ihtiyacı vardı. Bundan mütevellit bir an bile düşünmeden kabul etmişti teklifini. Ertesi sabahta faytona doldurulan bagajları eşliğinde gitmişti kardeşinin yanına. Böylece Leon, Hilal ve hizmetliler haricinde bomboş kalmıştı konak. Veronika balodan beri Leon ve Hilal arasında bir münasebet olduğundan şüphe ediyordu lakin emin olmadan bir şey yapmanın yanlış olacağını düşündüğü için sesini çıkarmamıştı.

Sanki tüm dünya Hilal ile Leon'a saygı duymaya başlamış gibi iki gencin birbirlerini sevgiyle doyurması için her türlü imkanı yaratıyordu. Leon bahçenin arka tarafındaki büyük ve görkemli çınar ağacının altına oturmuş ve sırtını ağacın gövdesine yaslamıştı. Burası bahçenin en kuytu köşesi olduğundan kimse onları kolay kolay göremezdi. Leon'da biri gelse duyacak kadar dikkatliydi ve görecek kadar kafi mesafedeydi. Ayaklarını boylu boyunca çimlere uzatmış, bir eliyle Hilal'e okumakta olduğu Milena'ya Mektuplar kitabını sanki kırılabilecek kıymetli bir mücevhermiş gibi tutuyordu. Hilal bedenini Leon'un bedenine yaslamış, gözlerini gökyüzüne çevirmişti. İki mavi manidarca selamlıyordu birbirini. Leon bir koluyla Hilal'e sıkıca sarılmış, kalbinin onun için nasıl attığını duymasını ister gibi göğsüne yakın tutuyordu. Hilal'de vaziyetinden hiç şikayetçi değildi. Yüzünde keyifli bir tebessüm parıldıyordu. Bazen gözleri okuyamadığı harflerle bezeli kitaba çevriliyordu fakat daha evvel hiç tecrübe etmediği bir şeyi öyle çok sevdi ki sonsuza dek sürmesini diledi bu anın. Hilal her daim kitaplarını sessizce okumayı severdi. Arada sırada, henüz küçük bir çocukken babasının anlattığı masalları dinler ve ses tonunun verdiği huzurla uykuya dalardı. Küçükken en sevdiği vakitlerdi bu yüzden uykuya daldığı saatler.

Leon ne vakit Kafka'nın yazdığı duygu dolu satırları okumaya başlamıştı işte Hilal o an mest olmuştu. Leon'un ses tınısı her daim Hilal'in hoşuna giderdi. Kadife gibi, yumuşak ve insanı rahatlatan bir sesi vardı. Bundan mütevellik Leon konuştuğu vakitlerde genç kız hiç sıkılmadan sonsuza dek dinleyebilirdi onu. Fakat kitap okurken duyduğu sesi bambaşkaydı. Okuduğu her bir kelam, her bir cümle sanki canlanıyor ve etraflarında süzülmeye başlıyordu. Kafka ve Milena gözünün önüne geliyor ve ikisini selamlıyordu. Sonra Kafka'nın Milena'ya olan biçare ve tutkun aşkını kalbinin her atışında hissediyor, kendi aşkıyla harmanlıyordu. Evet, belki Hilal ve Leon cihan üzerindeki en bahtsız aşıklardı lakin en azından birbirlerinin aşklarını en diplerde ve en uçlarda yaşayacak vakti bulacak kadar da talihlilerdi. Oysa Kafka tüm aşkını aralarındaki koca engele rağmen Milena'ya yazdığı mektuplara dökmüştü. Kelimeler yaşatmıştı onların aşkını. Güzel olmasına bu da güzeldi lakin dokunamamak ne acı şeydi sevdiğin insana! eninde sonunda aralarına girecek dikenli bir ayrılıkta olsa, Leon Hilal'e sarılabiliyor, üşüdüğünde ellerini avuçlarının arasında ısıtabiliyordu. Hilal gözlerine bakabiliyordu sevdiği adamın ve saçlarının rüzgarda nasıl ahenkle uçuştuğunu izleyebiliyordu ve birbirlerinin her anına şahit olabildikleri için her gün şükrediyorlardı Tanrı'ya. Verdiği cezaya ve aynı anda bahşettiği lütufa.

Kupa Kızı ve Sinek ValesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin