Dinleyerek yazdığım müziği de koydum, isterseniz dinleyebilirsiniz!
Nefesleri birbirlerine karışıyor, toprağın rayihası etraflarında amansızca yükselirken kuşlar neşeyle cıvıldıyordu. Hilal ve Leon birbirlerinin gözlerinde eriyip kaybolurken kitabın cümleleri havada asılı kalmıştı. İki kalp aşkla bir oluyor, ritimleri ahenkle birbirine kavuşuyordu. Bu büyülü yer onların iki gencin de kendilerini ilk defa serbest bırakabildikleri bir alana dönüşmüştü. Lakin hakikatlerden sonsuza dek kaçmanın mümkünatı yoktu. Büyülü koruluk bile buna mani olamazdı. Ne esareti yok edebilirdi nede harbi. Hilal istemeyerekte olsa uzaklaştı genç adamdan. Eğer daha fazla onun yakınında olursa ondan kopamayacak, koparsa canı yanacaktı. Zinhar buna katlanabilecek kadar güçlü değildi. O savaşçı ruhlu Hilal aslen erken büyümek durumunda kalmış bir genç kızdı. Leon, Hilal ondan uzaklaşınca irkildi. Az evvel yaptıklarının etkisinden kurtulamıyordu. O kitabın kelamlarının bu denli bir yakınlığa yol açabileceği aklının ucundan geçmemişti. Kitapların, sözcüklerin iki insanı birleştirebilmesi mümkün müydü? kitaplarla bağlanabilir miydi iki aşık birbirine?
Hilal gözlerini tekrar denize çevirdi. Leon deniz kadar sonsuz gözleri izledi. İkisinin kalpleri birbirlerine aşklarını haykırırken gençler farkında olmadan dinledi. Kalpleri yan yana yürürken zihinleri ayrı dünyalara aitti. Ruhları birdi lakin bedenleri bir olamayacak kadar farklıydı. Tamamlanmamış bir bulmacanın iki parçası olan sevdalıların dudaklarından dökülemeyen yüzlerce his, duygu, düşünce mühürlenmişti kalplerine. En vahimiyse peşinden koşmak istedikleri bu aşkın imkansızlığıydı. Lakin ikisi el ele verirse imkansızı aşabilirlerdi belki. Beyhude heveslerle vakit kaybetmektense acıyla kor gibi yanarlardı da yine de vazgeçmezlerdi birbirlerinden.
''Kitabı ezberlemişsiniz Teğmen, siz edebiyatı sever miydiniz?''
''Benim hakkımda bildikleriniz çok az küçük hanım. Ben bile kendimi yeteri kadar bilmiyorum.''
''O vakit kendinizi tanımak için önünüzdeki duvarları yıkmanız lazım gelir Teğmen. Sizi kör ediyor o duvarlar.''
''Farkında değilsiniz lakin o duvarlar yıkılmaya başlayalı uzun vakit oldu küçük hanım. Mahzuru yoksa bir şeyi sual etmeyi arzu ediyorum.''
''Sizi dinliyorum Teğmen?''
''Eğer siz bir esir bende bir teğmen olmasaydım da normal iki genç gibi tanışsaydık vaziyetimiz farklı olur muydu?''
Hilal bu soru karşısında sessizleşti. Olurdu ya, hemde nasıl farklı olurdu. O vakit birbirlerinden kaçmak zorunda kalmazlardı misal. Yada önlerindeki tonla engeli düşünmek zorunda kalmazlardı. Hilal hislerini kağıtlara akıtmak zorunda kalmazdı. Leon her gece Hilal'i düşleyerek uykulara dalmazdı, Hilal yanı başında olurken hayali kafi gelmezdi ona. Birlikte el ele tutuşarak sokaklarda turlayabilirlerdi. Kütüphanede kitapların arasında kaybolabilirlerdi. Kırlarda koşturabilir, birbirlerine sevgilerini haykırabilirlerdi doyasıya.
''Zor bir sual sordunuz Teğmen lakin... herhalde olurdu. Misal iki iyi dost olabilirdik sizinle.''
Leon duymaktan en çok korktuğu kelimeyi işitmişti genç kızın dudaklarının arasından. Dost kelimesinin bu kadar hayal kırıklığına sebep olabileceğini düşünmemişti. Oysa iki aşık olabilirlerdi, iki sevdalı, iki dostta olabilirlerdi lakin dost olmak şu vaziyette Leon için eziyetten farksızdı. Kafasını anlayışla salladı ve iç çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kupa Kızı ve Sinek Valesi
FanfictionHilal o sabaha babasının ve annesinin yolunu gözleyerek uyanmıştı, evinden ve memleketinden koparılıp, hiç bilmediği bir şehre esir düşeceğini nereden bilebilirdi? Leon'un bugüne dek tek gayesi babasını gururlandırmak, onun gözüne girmekti. Fakat A...